14 Nisan 2013 Pazar

ŞİRVAN’DAN ANADOLU’YA AKAN İRFAN NEHRİ TARİKAT-I ALİYYE-İ HALVETİYYE’NİN TARİHİ KÖKLERİ - l




Azerbaycan-Şirvan kültür coğrafyası, tarih boyunca Anadolu’yu besleyen ilim, sanat ve irfan kaynaklarımızdan biri olmuştur. Selçuklu ve Osmanlı tasavvufunun beslendiği kaynak bölgelerin başında, Horasan’dan sonra Azerbaycan gelmektedir. Tasavvuf tarihimizde silinmez izler bırakan, Şems-i Tebrizi, Ahi Evran, Geyikli Baba, Nimetullah Nahcuvani, Gülşehri, Sinaneddin Erdebili, Nakkaş Baba, Abdülmecid Şirvani, İsmail Şirvani, Mir Hamza Nigari gibi arifler bu bölgeden Anadolu’ya hicret etmişlerdir. Yine, Bakü ve Erdebil’de gelerek burada Seyyid Yahya Şirvani, Sadreddin ve Hoca Ali Erdebili gibi mürşidlerin mana ikliminde yetişen Hamidüddin Veli, Bahaeddin Erzincani, Dede Ömer Ruşeni, Habib Karamani Alaeddin Rumi gibi Hak aşıkları, Anadolu’yu manen fethetmişlerdir.

HALVETİYYE’NİN MİMARLARI
Sühreverdiyye, Ebheriyye ve Zahidiyye tarikatlarının bir devamı olarak XIII. asır sonlarında, Şirvan’da tesis edilen Halvetiyye’nin tarihi teşekkül süreci incelendiğinde, bu yapıda derin tesirleri olan dört büyük mana mimarının adı karşımıza çıkmaktadır. Bunlar:
Ebu’n-Necib Abdülkahir Sühreverdi (v. 563/1168),
İbrahim Zahid Gilani (v. 681/1282),
Ömer Halveti (v. 750/1350) ve
Seyyid Yahya Şirvani (v.1464)’dir.
Bu dört şeyhin tarihçeyi hayatlarına çok kısa bir nazar gezdirirsek şunları tespit edebiliriz. Selçuklular devrinin mütefekkirlerinden Abdülkahir Sühreverdi, Zencan yakınlarındaki Suhreverd beldesinden birçok büyük alim, filozof, sufi ve hattat gibi nadire-i fıtrat çıkarmış bir aileye mensup büyük bir şahsiyettir. Bağdat Nizamiye Medresesinde hem talebe hem de müderrislik yapan Şeyh Ebu’n-Necib, zaman zaman karşılaştığı mali sıkıntılar karşısında sakalık yaparak ilim-irfan hizmetinden dûr olmamıştır. Meşhur sufi, Şihabeddin Ebu Hafs Ömer Sühreverdi’nin hem amcası hem de mürşidi olmanın yanında İşraki felsefenin kurucusu Şihabüddin Yahya Sühreverdi (maktul) ile de akrabadır. Şeyh Ebu’n-Necib’in yetiştirdiği mana sultanları Ömer Sühreverdi, Sühreverdiyye tarikatını Bağdat’da, Kutbeddin Ebheri (v. 622/1225) ise Ebheriyye tarikatını Şam’da tesis edeceklerdir.
İlmi tasavvufun temsilcileri olarak İslam dininin ledünni mana boyutunu temsil eden bu alim-sufi şahsiyetler, Hindistan’dan Anadolu’ya, Azerbaycan’dan Afrika’ya kadar yayılan irfan medeniyetinin tesisinde öncülerden olmuşlardır. Ebheriyye mektebi, bu bölgedeki safahatını Rükneddin Sincasi (v. 628/1230?) ve Şihabüddin Tebrizi (v. 702/1302?) ile Azerbaycan’da devam ettirmiş, Tebriz’li Seyyid Cemaleddin (v. 652/1255?) ile Aras nehrinin ötesine, yani Güney Kafkasya’ya geçerek Halvetiyye’nin tohumlarını bu bölgeye serpmiştir.
Seyyid Cemaleddin’in yetiştirdiği İbrahim Zahid Gilani, Lenkeran’ın Siyaverud beldesinde doğmuştur. Son derece takva ve zühd içinde yaşadığı için Zahid diye isimlendirilen şeyh, Halvetiyye ve Safeviyye’nin babası sayılır. Safiyyüddin Erdebili ve Ahi Muhammed Halveti’yi yetiştiren bu büyük sufi, Halvetiyye ve Safeviyye taifesinin mürşid-i ammı olarak kabul edilir. Zira bu iki tarikatın en mühim prensibi olan “Esmayı-Seb’a” zikrini, yani Allahın yedi ismi ile seyr-i süluk prensibini ilk uygulayan odur. Şafii mezhebine mensup olan şeyhin birisi Lenkerana bağlı Şıhakeran köyünde diğeri ise Gilan’ın Lahican beldesinde iki kabri vardır ve halen ziyaretgahtır.
İbrahim Zahid’in halifesi Ahi Muhammed (v.713/1313), Halveti adını alan ilk şeyhtir. Lenkeran veya Lahican’da yetiştikten sonra Harezm’e gönderilir. Orada hizmet ettiği için Harezm Halvetiliğinin kurucusu kabul edilir. Halvetiyye’nin piri Ebu Abdullah Ömer Halveti’yi beraberinde götürerek burada yetiştirir. Her ikisi de Şirvan’ın meşhur Şeyhzadeler neslindendir.

PİR-İ EVVEL ÖMER HALVETİ.
Diğer tarikat pirleri ile karşılaştırıldığında Halvetiyye pirinin hayatı hakkındaki biligiler hepsinden daha az ve mübhemdir. Öyle ki, Pir Ömer’in doğduğu, yaşadığı ve vefat ettiği yerler hakkındaki bilgiler dahi çelişkili, hatta kabrinin yeri dahi tam olarak belli değildir.
Tasavvufa intisabına sebep olan hadiseyi Hulvi, Lemezat’ta şöyle nakleder. Gençliğinde at binmeye ve askerliğe büyük merakı olup bu sebeple zaman zaman askeri seferlere katılırmış. Bir savaşta birliği mağlub olur ve herkes gibi o da canını kurtarmak için kaçarken pusuya düşürülür. Ölümle yüz yüze geldiğ anda bir hal olur, ceddinin ruhaniyeti karşısında belirerek ona hitaben; "Ey Ömer! Ya yolumuzda olursun veya bu eşkıyâ senin başını keser!" der. Ömer Halveti, irfan yolunu seçtiğini bildirerek ecdadının ruhaniyetinden istimdad eder. Bu vaziyetten kurtularak bütün bir gece at sürerek seher vakti Ahi Muhammed’in talebeleriyle birlikte sohbet ettiğini yere ulaşır. Şeyh ona hitaben "Elhamdülillah, seni bize bağışladılar. Biz de seni dervişliğe kabul ettik" diyerek onu karşılar. Bu menkıbe onun gençlik hayatı hakkında bir kısım bilgileri ihtiva etmektedir. Menkıbede geçen hadisenin, şeyhin gençlik zamanı ve mekanı nazara alınırsa İlhanlılar zamanında olması muhtemeldir.
Pir Ömer, tabiatla çok yakın olan bir zattır. Onun dağlarda ve ormanlarda geçirdiği halvet seansları meşhurdur. Sadece tekkede ibadet etmekle yetinmez, sık sık dağlara çıkar, kırlarda ibadet eder ve halvete çekilirmiş. Bu şekilde zikrettiğinde, dağlardaki kuşlar ve diğer hayvanlar, etrafını çevirip, halka oluşturarak, sonuna kadar dinlerlermiş. Menkıbelerde onun tabiatla iç içe olma anlayışını aksettiren rivayetler çoktur. Şeyh olmasında da böyle bir hadise anlatılır. Şöyle ki, Ahi Muhammed’in vefatından sonra şeyhin vasiyetine uyarak müridler, ona tabi olmak isterler. Ömer Halvetî bu teklifi red ederek birçok defa yaptığı gibi dağlara gider ve bir ağaç kovuğunda halvete girer. Ancak bu sırada kaçan hırsızları yakalamaya çalışan korucular tarafından orada saklandığı düşünülerek hırsız zannıyla tutuklanır. İdam edilecekken kim olduğu anlaşılır ve serbest bırakılır. Bu hadisenin ilahi bir ikaz olduğunu anlayan Pir Ömer dergaha gelir ve posta oturur.
Yolunun Halvetiyye adıyla anılmasının sebebi de halvete olan düşkünlüğü sebebinden olmuştur. Halvetiyye’nin bazı usullerini ve tacın şekli onun tarafından tayin edilmiştir. Rivayete göre kırk defa Erbaini tamamlamasının ardından mana aleminde dört terk ve kırk dallı tac-ı şerif Allah Resulü (s.a.v.) tarafından başına giydirilmiştir. Tacın şeklinin birçok yorumu olsa da yaygın olanı, dört terkin İhlâs suresinin ayet sayısına, kırk dalın ise Erbaine işaret olmasıdır.  
Pir Ömer Halveti, Harezm’den başka Heri, Tebriz ve Hoy taraflarında bulunmuş bir ara Mısır’da yaşamış ve burada iken yedi defa hacca gitmiştir. Rivayete göre, Celayirli Sultanı Üveys (1356-1375)’in daveti ve ricası üzerine Tebriz’e gelirken yolda vefat etmiştir. Pirin hayatının sonlarında Şirvan’a geldiği ve burada vefat ettiğine dair karineler vardır. Tarikatın ondan sonraki dönemde bu bölgede devam etmiş olması yanında, Şeyh Yusuf Mahdum Şirvani de onun Şamahı yakınlarındaki Avahıl’dan olduğuna işaret etmiştir. Gerçekten de burada “Ömer Sultan” diye bilinen bir kabrin olması bu ihtimali kuvvetlendirmektedir. 
Halvetiyye irfanını Pir Ömer sonrasında Şirvan’da devam ettiren mürşidler sırasıyla; Ahi Emrem (v.800/1398?), İzzeddin Türkmani (v.812/1410) ve Sadreddin Şirvani’dir (v.826/1423-24). Ahi Emrem Kırşehir’de yaşamış olup hayatı hakkındaki bilgiler Gülşehri ile örtüşmektedir. Sadreddin’in halifelerinden İlyas Amasi, pirdaşı Seyyid Yahya Şirvani öncesi Halvetiliğin Anadoluda’ki temsilcisidir. Onun halifeleri Amasya ve çevresinde Halvetiliği yaymışlardır.

1 yorum:

  1. نشكركم علي هذا المجهود الضخم فهل الي سبيل الي ترجمت ذلك الي اللغة العربية لأن ترجمة قوقل مش دقيقة
    وشكرا سيدي الأستاذ الدكتور محمد رحتيم
    السيد ابراهيم الغريزي
    alsayed ibrahim

    YanıtlaSil