14 Nisan 2013 Pazar

ŞİRVAN’DAN ANADOLU’YA AKAN İRFAN NEHRİ TARİKAT-I ALİYYE-İ HALVETİYYE’NİN TARİHİ KÖKLERİ - ll


          PİR-İ SANİ SEYYİD YAHYA EŞ-ŞİRVANİ EL-BAKUVİ.
Halvetiyye tarikatının şekillenmesi ve yayılmasında en büyük pay sahibi şüphesiz ki Pir-i Sani, Seyyid Yahya eş-Şirvani, el-Bakuvi’dir.  Birçok araştırmacının da kaydettiği gibi o, getirdiği yeni esaslar ile Halvetiyye’nin müstakil bir tarikat haline gelmesine ve yayılmasına vesile olmuştur. 
Seyyid Yahya Şirvani, XIV. asrın sonlarında Şamahı’da dünyaya gelmiştir. Tam adı es-Seyyid Cemaleddin Yahya ibn-i es-Seyyid Bahaeddin eş-Şirvani eş-Şamahı el-Bakuvi’dir. Nesl-i paki, Musa Kazım hazretlerine dayanan hazreti pirin ataları nakibler neslinden olmuştur. Babası Bahaeddin Efendi, Şirvanşahlar devletinin Nakibu’l-Eşrafı idi. Çocukluk ve gençlik çağlarında, fiziki ve ahlaki yönden üstün vasıflara haiz bir insan olarak çevresinde tanınmıştır. Öyle ki, hemen her kaynakta onun bu yönüne dikkat çekilmiş, “Kemal ve cemal sahibi, Fevkalade zahiri güzelliği ve batıni kemalatı olan bir eşi bulunmaz yaratılışta, son derece güzel ve tesirli bir çehreye malik, kırk gün hücresinde halvette kalıp çıkınca, yüzünde nurani bir parlaklık olur, onu gören gözleri kamaştırırdı” gibi sözlerle tavsif edilmiştir. “Cemaleddin” sıfatını alması da bu hususiyeti sebebiyle olmalıdır.
Hulvî ”Lemezat”ında, Seyyid Yahya’nın çocukluk yıllarında başından geçen şöyle bir menkıbeyi nakleder: Bir gün annesi ile birlikte yolda gitmekte iken bir zat gelerek elinden tutar, havaya kaldırır. Onu ümmetin seçkinleri ve sâdâtın büyüklerinin bulunduğu manevi bir meclise götürür. Ortada kandil misali etrafa nur saçan bir zatın yanına gelirler. İçlerinden birisi o nurani zattan Seyyid Yahya’yı kendisine emanet etmesini talep eder. Bunun üzerine ona teslim ederler. O da “Sen şimdi annenin yanına git, vakti gelince ben seni bulurum.” der. Seyyid Yahya bir anda kendini annesinin yanında bulur.
Eserlerindeki derin ilmi izahlardan, Seyyid Yahya’nın iyi bir tahsil gördüğü anlaşılmaktadır. Şamahı’dan ayrıldığına dair bir bilgimiz olmadığına göre, tahsilini burada tamamlamıştır. O devirde, burada iyi eğitim veren medreseler ve alimler olduğu bilinmektedir. “Şifau’l-Esrar”da ilim aldığı dört mualliminin adını verir onları hayırla yad eder. Bunlar; Şemseddin Ahsıketi, Hafızüddin el-Gerderi, Tacüddin ve Kudbeddin es-Serabi’dir.
XIV. asır başlarında Azerbaycan-Şirvan’da doğup gelişen Halvetiyye tarikatının merkezi, bu devirde, Şirvanşahlar’ın payitahtı Şamahı şehrinde idi. Halvetiyyenin en büyük tekkesi buradaydı ve mürşidi Şeyh Sadreddin Hıyavî de burada yaşamaktaydı. Seyyid Yahya’nın çok genç yaşlarında iken tasavvuf ile tanışmasına karşılaştığı bir hadise sebep olur. Şöyle ki; bir gün arkadaşları ile birlikte Çevgan oynarken oradan geçmekte olan Halvetiyye dervişleri ile karşılaşır. Yahya, saygı göstererek onların önünden geçmez. Onu tanıyan ve bu hareketinden oldukça memnun olan sufiler, tarikatlarına girmesi ve ecdadı gibi velayet sahibi olması için dua ederler. Gece mana aleminde Hz. Peygamber (s.a.v.) Seyyid Yahya’nın elinden tutarak Şeyh Sadreddin’e teslim eder ve onun bundan sonra manevi babası olduğunu, yolunun kendi yolu olduğunu, bu yoldan ayrılmamasını, ifade eden tavsiyelerde bulunur. Gördüğü rüyanın tesiri ile Pirzadenin yanına gider ve onun vasıtasıyla Şeyh Sadreddin’in dergâhına gider ve şeyhe bağlanıp müridi olur. Babası, önceleri onun bu kararına karşı çıkarak sufilerle olmasını, dünya işlerinden ilgisini kesmesini ve halvete çekilmesini hoş karşılamaz. Onu vazgeçirmeye çalışsa da muvaffak olamaz. Bunun üzerine şeyhi tehdit etmek hatta zor kullanmak düşüncesinde iken, Yahya’da gördüğü hal ve Şeyhle karşılaşması esnasında şahit olduğu hadise karşısında teslim olarak şeyhin müridi olur.

15. ASIRDA MANA ÂLEMİNİN PAYİTAHTI – BAKÜ
Seyyid Yahya, uzun yıllar şeyhinin derslerine devam eder, halvetler ve zikirler ile seyr ü sülûkunu tamamlayarak kâmil ve arif bir şeyh olarak yetişir. Şeyh Sadreddin’in vefatı sonrasında, mürşidinin vasiyetine uyarak irşad makamına geçmesi gerekir. Ancak ondan daha kıdemli olan Pirzade posta oturur. Seyyid Yahya’nın şeyhlik için henüz genç olduğunu ileri süren yaşlı müridler de Pirzade’ye biat ederler. Bunun üzerine Seyyid Yahya, şeyhinden intikal eden “sırr-ı esma” ile Şamahı’dan ayrılır, Bakü’ye doğru yola çıkar.
Seyyid Yahya, 1420 civarında Şamahı’dan ayrıldığında Şirvanşahlar Devletinin başında Halilullah Han bulunmaktaydı. Bu zaman diliminde ülkenin payitahtı da geçici olarak Bakü’ye nakledilmiş idi. Celaleddin Süyûtî’nin adalet ve hamiyet sahibi bir devlet adamı olarak övdüğü Halilullah Han, tasavvufî faaliyetlerini devam ettirmesi için Seyyid Yahya’yı Bakü’ye davet ederek burada ağırlar ve sarayının yanındaki Keykubat Mescidi’ni ona tahsis eder. Böylece Halvetiliğin İslam dünyasında yayılmasına kaynaklık edecek tarihi hankâh burada tesis edilir. Halilullah Han, tekke çevresinde, içinde halvethanelerin de bulunduğu bir mescid, aile fertleri için de bir türbe yaptırır. Şirvanşah, ona büyük hürmet ve muavenet gösterir. Seyyid Yahya da telif ettiği “Keşfü’l-Kulûb” adlı eserini, adaletini övdüğü Halilullah Han’a ithaf ederek aralarındaki yakın münasebeti gösterir.
Seyyid Yahya Şirvani, 1463’te veya 1466’da Bakü’de vefat etti. “Cânişîn-i cennet” ibaresi tarih düşüldü.
Seyyid Yahya’nın kabri, dergâhının kıble tarafında, sekiz köşeli olarak klasik üslupta inşa edilmiş türbesindedir. XVI. Asırda Safeviler’in hücumları neticesinde zaptedilen şehirle birlikte saray ve hankâh da tahribata uğrar. III. Murad’ın saltanatı devrinde Bakü Osmanlı idaresine geçince Şirvan valisi Özdemiroğlu Osman Paşa tarafından yeniden imar edilir ve hankâhın girişine, devrin ve bölgenin mimari özelliklerini yansıtan bir tac kapı yaptırılır. Bu kapı halen ayakta olup Sultan Murad Kapısı olarak anılmaktadır. Saray ve mescid Bakü’nün XIX. asır başlarında Rus işgali esnasında ve 1918 Mart’ında Ermenilerin şehirde uyguladıkları katliamlar sırasında tahrip olmuştur. Dergâhın avlusundaki şeyh kabirleri ile mescidin kalan kısmı, Sovyetler döneminde tamamen ortadan kaldırılır. Külliyeden sadece Türbe sağlam halde günümüze kadar gelmiş olup halen Şirvanşahlar Saray Müzesi içindedir.
Seyyid Yahya’nın üç oğlu olduğu bilinmektedir. Büyük oğlu Fethullah, babasından sonra bir sene kadar dergâhta şeyhlik yapmıştır. Ortanca oğlu Emir Gülle’dir. Seyyidin küçük oğlu Nasrullah Şirvanî, Kırım Hanı tarafından davet üzerine Kırım’a gitmiş, burada kendisine tahsis edilen tekkede şeyhlik ve nakibü’l-eşraflık yapmıştır. Halvetiliğin Kırım ve civarında onun tarafından yayıldığı Şeyh Hasan Kırımî tarafından nakledilmiştir. Dergahta daha sonra şeyh olan Afyonlu Şükrullah efendi ve Kemaleddin Şirvani bilinen son şeyhlerdir.

1 yorum:

  1. Merhaba.İyi günler Hocam.Ben bunu kaynak olarak kullanmak istiyorum.Tam olarak ne yazacağım adını?yani bu kitap mı makale mi?

    YanıtlaSil