2 Ocak 2018 Salı

HALVETİYYE SUFİLİĞİNİN ŞİRVAN’DA TEŞEKKÜL DEVRİ ŞABAN-I VELİYE UZANAN YOLUN KURUCU ŞAHSİYETLERİ

HALVETİYYE SUFİLİĞİNİN ŞİRVAN’DA TEŞEKKÜL DEVRİ
ŞABAN-I VELİYE UZANAN YOLUN KURUCU ŞAHSİYETLERİ

Doç. Dr. Mehmet RIHTIM

Qafqaz Üniversitesi
Bakü/Azerbaycan


ÖZET

XIII. asırda Sühreverdi-Ebheri ekolünden gelen Şeyh İbrahim Zahid Gilani, Azerbaycan’ın Lenkeran şehri yakınlarına gelerek, burada bir tekke tesis eder. Halvetiyye ve Safeviyye tarikatlarının kurucuları olacak müridlerini bu tekkede yetiştirir. Bunlardan Pir Ömer, Halvetiyye adını alacak bu irfani mektebi Herat, Tebriz ve Şirvan bölgelerinde yaymaya çalışır. Bu süreçte Halvetilik önce Herat’ta sonra da Şirvan’da zemin bulacaktır. Şirvan’da bölgenin mahalli bir sufi mektebi haline gelerek bir asra yakın durağan bir devir geçiren Halvetilik XV. Asrın başlarında yeni bir devre girer. Şirvanşah tarafından himaye gören tarikatın genç mürşidi Seyyid Yahya Şirvani tarafından Bakü’de yeniden sistemize edilerek gelişimini tamamlar ve yayılma dönemine girer. İkinci kurucu olarak anılan Seyyid Yahya’nın ilmi ve edebi kişiliği sayesinde bir cazibe merkezi haline gelen Bakü’ye Aydın, Erzincan, Karaman, Çankırı, Kastamonu, Bursa gibi bölgelerden gelen ilim erbabı şahsiyetler tarafından Anadoluya taşınan Halvetilik kısa sürede Balkanlar, Orta Doğu Kafkasya ve  Afrika’da yayılarak büyük bir ilmi-irfani hareketin oluşmasına sebep olur. İnanç yapısı ve tasavvufi anlayışının Türk insanının ruhi yapısına uygun olması sebebiyle Osmanlı devlet ricali ve halkı tarafından rağbetle karşılanan bu irfani mektebin zamanla kırktan fazla şube ve kolu  oluşmuştur. Halvetiyye tarikatı Kastamonu’ya İlk defa Şirvani’nin müridi Seyyid Ahmet Sünneti tarafından getirilmiştir. Daha sonra Cemaliye Şubesine mensup Şaban-ı Veli tarafından kurulan Şabaniye kolundan yetişen arifler burada önemli bir medeniyet havzası meydana getirmişlerdir. Tebliğimizde bu irfani mektebin Şirvan’da teşekkül süreci, önemli temsilcileri, birinci ve ikinci kurucuların hayatı, faaliyetleri, Halvetiliğin Anadolu’ya ve özellikle de Kastamonu’ya intikal yolları anlatılacaktır. 

ANAHTAR KELİMELER: Halvetiyye, Shirvan, sufi, Ömer Halveti, Seyyid Yahya Shirvani,


ORGANISATION PERIOD OF KHALVATİYYAH SUFISM IN SHIRVAN,
INSTITUTOR INDIVIDUALS ON THE WAY WHICH REACHES TO SHABAN-I VELI

ABSTRACT

Sheikh İbrahim Zahid Gilani who is from Suhreverdhi-Ebheri order had came near Lenkheran city in 13. century and established a dervish lodge here. He had educated his dervish who will be the institutors of Khalwatiyyah and Safawiyyah orders on this dervish lodge. One of these dervish’s, Pir Omer had tried to spread this wise school, where will be named Khalwatiyyah later, in regions of Herat, Tebriz and Shirvan. Meanwhile, Khalwatiyyah had been taking place firstly at Herat and then, at Shirvan. Khalwatiyyah which is in a constant period and became a local sufi school of region in Shirvan, had entered to a new period at the beginning of 15. century. It had been completed its progress by being resystematized by Seyyid Yahya Shirvani who is a young sufi master protected by Shirvanshah and had entered to expansion period. Khalwatiyyah which had spreaded to Anatolia by scholarly individuals came from some regions as Aydın, Erzincan, Karaman, Çankırı, Kastamonu, Bursa to Baku where had became attraction center owing to scholarly and literal characteristic of Seyyid Yahya who is called the second institutor, had spreaded in the Balkans, Middle East Caucasia and Africa in a short time and resulted to a major scholarly movements. The school which is demanded by Ottoman government and society because that its belief structure and sufistic perception is appropriate to the characteristics of  Turkish people, had extended to more than fourty sections and subsections in time. Khalwatiyyah which had been firstly brought to Kastamonu by Seyyid Ahmet Sunneti, dervish of Yahya Shirvani, generated an essential civilisation center here with intellectuals from the subsection of Shabaniyye established by Sheikh Shaban-ı Veli, member of Cemaliyye section. On the rescript; there will be the organization process of this scholary school in Shirvan, its crucial representatives, lifestories of the first and second institutors and their actions, transition ways of Khalwatiyyah from here to Anatolia and Kastamonia mentioned.,

KEY WORDS: Khalwatiyyah, Shirvan, Sufi, Omar Khalwati, Sayyid Yahya Shirvani.


A. GİRİŞ: HALVETİLİĞIN İLK TEŞEKKÜL SÜRECİ.

Hz. Peygamberin hayat tarzını en iyi şekilde anlayıp uygulayan Hz. Ali efendimizle birlikte başlayan zahid sahabe ve tabiin tarafından temsil edilen tasavvufi tefekkürün ilk 150 yıllık devrine “Zühd dönemi” denilir. Bundan sonra “Tasavvufi dönem” başlar ki bu devir; IX-XI. Asırları ihtiva eden bir süreçtir. XII. Asırda tasavvufi düşünce tarikatlar adı altında müstakil mektepler halinde müesseseleşmeye başlar. Bu asırda müesseseler halinde mektepleşen tasavvufi hareketin “Tarikatlar Dönemi” başlar. 1168’de vefat eden Sühreverdli büyük sufi Şеyh Ebu’n-Necib Abdulkаhir Sührevеrdi Tasavvufi devrin sonlarında, Tarikatlar devrinin başında yaşamıştır. Bu devirde, ilk olarak tesis olunan tarikatlardan Sühreverdiyye Şeyh Ebu’n-Necib’in halifesi Ebu Hafs Şihabüddin Sühreverdi tarafından kurulmuştur. Ebu’n-Necib’in diğer halifesi Kutbeddin Ebheri tarafından ise Ebheriyye tarikatı kurulmuştur. Adı geçenlerin hepsi de Azerbaycan coğrafyasında doğmuş sufilerdir. Bu mekteblerin bir devamı olarak kurulan Zahidiyye, Safeviyye ve Halvetiyye XIII. ve XIV. Asırlarda yine Azerbaycan bölgesinde doğmuş ve İslam dünyasında yayılmışlardır.

Halvetiyye’nin tarihi oluşum safahatını takip etmek için tarikatın temsilcilerini manen birbirine bağlayan silsilenamelere bakmamız gerekmektedir. Bu manevi zencirin ilk bölümü olarak niteleyeceğimiz safha, Hz. Peygamberden Şeyh Ebu’n-Necib Abdülkahir Sühreverdi’ye kadar olan bölümdür. Zühdi ve Tasavvufi dönemleri içine alan bu bölümden sonra Tarikatların bir müessese olarak teşekküle başladığı görülmektedir. Başlangıçtan itibaren Halvetiyye silsilesinde, birinci kurucu Pir Ebu Abdullah Ömer’e kadar on sekiz, ikinci kurucusu Seyyid Yahya Şirvanî’ye kadar ise yirmi iki şeyh yer almaktadır. Tarikat-ı Aliyye-i Halvetiyye’nin Hz. Peygamber (sav) efendimizden başlayarak Seyyid Yahya Şirvani’ye ulaşan manevi zincirin halkaları şu şekildedir.
  1. Seyyidü'l-Evvelin ve'l-Ahirin MUHAMMED MUSTAFA (s.a.v.) (12/632)
  2. Ebu'l-Haseneyn İmam Ali bin Ebu Talib (k.v.) (v. 40/660)
  3. Seyyidü't-Tâbi'in Şeyhu’ş-Şuyuh Hasan el-Basrî (v. 110/729)
  4. Eş-Şeyh el-Habib bin Mahmud el-Acemî (v. 156/774)
  5. Eş-Şeyhü'l-Kebir Ebu Süleyman Davud bin Nasır et-Ta'î (v. 165/783 )
  6. Eş-Şeyhü'l-Fahim Ebu'l-Mahfuz Maruf Ali el-Kerhî (v. 200/816)
  7. Eş-Şeyhü'l-Kerim Ebu'l-Hasan Sırrı's-Sakatî (v. 253/867)
  8. Seyyidü't-Tâife-i Sûfıyye Ebu'l-Kasım Cüneyd b. Muhammed el-Bağdadî (v. 297/910)
  9. Eş-Şeyh Ebu Ali Ahmed Mümşâd ed-Dinaverî (v. 299/912)
  10. Eş-Şeyh Ebu Abdullah Muhammed Dinaverî (v. 370/980)
  11. Eş-Şeyh Ebu Hafs Ömer Vecihüddin el-Kadı el-Bekri es-Sühreverdî (v. 442/1050)
  12. Eş-Şeyh Ebu'n-Necib Ziyâüddîn Abdülkâhir el-Bekrî es-Sühreverdî (v. 563/1168)
  13. Pir-i Tarikat-ı Ebheriyye Ebu Reşid Kutbeddîn el-Ebherî (v. 622/1225)
  14. Eş-Şeyh Rüknuddin Ali bin Haydar bin Muhammed Sincasî (v. 628/1230?)
  15. Eş-Şeyh Şihabüddîn Mahmud Tebrizî (v. 702/1302?)
  16. Eş-Şeyh es-Seyyid Cemaleddîn Muhammed Şirâzî, el-Ezherî (v. 652/1255?)
  17. Pîr-i Tarikat-ı Zâhidiyye-i Halvetiyye İbrahim bin Ruşen, Zahid-i Gilânî (v. 681/1282)
  18. Eş-Şeyh Kerimüddîn Ahî Muhammed el-Halvetî el-Harezmî (v. 780/1378?)
  19. Pir-i Tarikat-ı Halvetiyye eş-Şeyh Ebu Abdullah Siracüddîn Ömer bin eş-Şeyh Ekmelüddîn el-Lahicî eş-Şirvanî el-Halvetî (v. 750/1350)
  20. Eş-Şeyh el-Fani Ahî Mirem (Emrem) el-Halvetî (v. 800/1398?)
  21. Eş-Şeyh Hacı İzzeddîn Mahmud bin Mevdud bin Ahmed et-Türkmanî eş-Şamahî el-Halvetî (812/1410)
  22. Eş-Şeyh Sadreddîn eş-Şirvanî el-Hiyavî (826/1423-24)
  23. Pir-i Sânî Seyyidetü’t-Taifetü’l-Halvetiyye eş-Şeyh es-Seyyid Cemaleddin Yahya bin es-Seyyid Bahaeddin eş-Şirvanî el-Bakuvî el-Halvetî (870/1466)


B. HALVETİLİĞİN OLUŞUM SAFHALARI

Silsilede yer alan Ebu Hafs Ömer Vecihüddin ve Ebu’n-Necib Abdülkahir Sühreverdi ile birlikte tarikatın Azerbaycan alakası başlamaktadır. Çünkü adı geçen şeyhlerden itibaren, silsiledeki yer alan meşayihin büyük bir ekseriyeti, Azerbaycan bölgesinde doğmuş veya burada yaşamış olanlardan oluşmaktadır. Ayrıca, Halvetiyye’ye kadar ulaşan yaklaşık dört asırlık tarihi süreçte, bu tasavvufi hareket bölgede geniş şekilde yayılmış ve yeni tarikatların doğmasına vesile olmuştur. Bunlardan biri olan Halvetiyye tarikatının, tarihi gelişim sürecinde en önemli bölümü olan Azerbaycan safhasının beş dönemden geçtiğini görmekteyiz. Bunlar:

1. Abdülkahir Sührevеrdi ve Kutbeddin Ebheri’den İbrahim Zаhid’e ( ХII-ХIII asırlar) -  Mayalanma safhası
2. İ. Zаhidden Pir Ömere (ХIII. asır sonu-XIV. asır ortaları) – Doğuş  safhası
3. Pir Ömerden Seyyid Yahyаyа ( ХIV. Asır ortası-XV. Asır ilk çeyreği) – Gelişme safhası
4. Seyyid Yahyа devri (ХV. Asır: 1420-1664)Olgunlaşma safhası
5. Seyyid Yahya’nın halifeleri ve devamcıları (XV. Asır ikinci yarısı-XVI. asır) – Şubeleşme ve Yayılma safhası

  1. MAYALANMA SAFHASI
Şeyh Ebu’n-Necib Sühreverdi’den ibrahim Zahid Gilani’ye: Bağdat-Tebriz-Astara

Sühreverdli Şeyh Abdülkahir ve onun müridleri tarafından kurulan Sühreverdiyye ile Ebheriyye tarikatleri, iki asır sonra Şirvan’da kurulacak olan Halvetiyye tarikatına kaynaklık yapacaktır. 
    Selçuklular devrinin başlarında yaşayan Şeyh Ebu’n-Necib Abdülkahir Sühreverdi Bağdat Nizamiye medresesinde Isfahan’da Ahmed Gazzali, Ali ibn-i Pinhan, Esad el-Miheni ve Ebu Ali el-Haddad’dan gibi alimlerden fıkıh, hadis, tefsir ilimlerini tahsil etmiştir. Kadı Ömer Vecihüddin’den de tasavvuf eğitimini tamamlamıştır.[1] Bağdat’ta Dicle nehrinin batısında yaptırdığı hankahında ders okutmuş, sufi davranışlarını sistemleştiren, meşhur “Adabu’l-Müridin” adlı eserini yazmıştır ki bu eser Halvetiyyenin de temel referanslarından olacaktır. 545/1148’de Nizamiye medresesinde müderris olarak da çalışmış daha sonra kendi tekkesini kurarak burada tasavvuf tarihinin önemli simalarını yetiştirmiştir.[2] Şeyh Ebu’n-Necib’in terbiyesinde yetişen Ebu Hafs Ömer Sühreverdi (539-632/1144-1234), Sühreverdiyye tarikatının, Kutbeddin Ebheri (vef.622/1225) Ebheriyye tarikatının müessisi olmuşlardır. Buradan itibaren Azerbaycan mekânında, bu tarikatlardan özellikle Ebheriyye ve ondan doğan tarikatlar geniş şekilde yayılmışlardır. Halvetiyye tarikatı da bu silsilenin bir devamı olarak ortaya çıkacaktır. Bundan ötürü bu devre “Mayalanma devri” diyebiliriz.
   Ebheriyye silsilesi Rükneddin Sincasi ile devam eder. Bu şeyhin yetiştirdiği sufiler arasında Şems-i Tebrizi, Şihabüddin Sühreverdi (Maktul) ve Evhadüddin Kirmani gibi çok önemli şeyhler vardır. Bu şeyh, Güney Azerbaycanlı olup Bağdâd’da ilim tahsil etmiştir. Devrinde çok izzet ve hürmete nail olmuştur. Yüzü ve gözü yaşlı, nefesi kutlu, bir aziz kişi olduğu söylenir.[3] “Kelimât-ı Câmiü’l-Esrâr” ve “Nesâyîh-i Câmiü’l-envâr” adlı iki risale telif eden Şeyh Rüknüddîn, 628/1230–31 tarihinde vefat etmiştir. Kabri Bağdad civarındadır.[4] Ebheriyye silsilesi, Sincasinin müridi Şihabüddin Mahmud Tebrizi ve ondan sonra da Seyyid Cemaleddin Tebrizi ile devam eder. Bu şeyh, Mısır’da Câmiü’l-Ezher’de okuduktan sonra Tebriz’de şeyh Şahabüddîn’den tasavvuf eğitimi almış, daha sonra Azerbaycan’ın Lenkeran ve Astara şehirleri arasında bulunan Penser beldesine gelerek buradaki tekkesinde irşad ile meşgul olmuştur. Şeyh Cemaleddin 760/1358-59 tarihinde yüz yirmi yaşında vefat etti.[5]  Kabri bu köyde halen mevcut olup, ziyaretgâhtır. Cemaleddin Tebrizi, Ebheriyye ve Halvetiyye tarikatının Şirvan ve Kafkaslarda yayılmasında köprü vazifesi görmüştür. Onun yetiştirdiği halifelerinden en meşhuru, aynı zamanda postnişini olan Şeyh İbrahim Zâhid Gilani’dir.
               
2.       DOĞUŞ SAFHASI
Şeyh Zahid Gilani’den Pir Ömer Halveti’ye: Lenkeran - Harezm

Haririzade Tıbyan’da Zahidiyye’yi müstakil bir tarikat olarak zikretmekte ve Halvetiyye’yi Zahidiyye’nin bir kolu olarak vermektedir.[6] Fazla meşhur olmayan bu tarikatın piri, Ebû’s-Safvet İbrahim Zahid Gilani’dir. 615/1218 tarihinde Azerbaycan’ın Lenkerana bağlı Siyaverud köyünde doğmuştur.[7] Bir müddet Şiraz’da, Şeyh Sadi Şirazi’nin yanında kalarak ondan ders almıştır. Daha sonra Sadi’nin tavsiyesi ile Penser’e gelerek Seyyid Cemaleddin’e intisap eder. Burada mücahede ve riyazetle kırktan fazla erbain çıkararak seyr-i sülukunu tamamlar.[8] Gündüzleri oruç tutar o haliyle tarlasında çalışır, geceleri de yatmayıp ibadetle ve nefsini hesaba çekmekle geçirirmiş. Ucu demirli asasını çenesinin altına dayayarak, uyanık kalmaya çalışırmış. Yılda iki kere erbaine girip, onbeş günde bir, beş dirhem arpa unundan yapılmış bulamaçla iftar edermiş. Bu halde yirmi yıl devam etmiş. Seyr-i sülukunu tamamladıktan sonra şeyhinin emri ile Lenkeran’ın bugünkü adıyla “Şıhakeran” köyüne gelmiş ve Burada inşa ettirdiği hankahında uzun müddet yaşayarak birçok mürid yetiştirmiştir.  Yine burada 700/1300 tarihinde vefat etmiştir.[9] Şeyh Zahid’in biri İran’da; Gilan eyaletine bağlı Lahican şehrinde, diğeri ise Azerbaycan’da; Lenkeran şehrinin Şıhakeran köyünde iki kabri vardır. Lahican’daki kabir eski olup önemli bir ziyaret yeridir.

Şeyhin yolu Zahidiyye diye adlandırılır olmuştur. Bunun sebeblerinden en önemlisi, şeyhin zikir şeklinde meydana getirdiği yenilik olmalıdır. Zira, Zikr-i Esma-i Seb’a, yani Halvetiyye’de adet olan Allah’ın yedi ismi “Lailahe illallah, Allah, Hu, Hakk, Hay, Kayyum, Kahhar” ile zikretme usulü ilk olarak onun tarafından tespit edilmiştir.[10] Halvetiyye tarikatının uzun müddet Zahidiyye-i Halvetiyye diye adlandırılarak Zahidiyye’nin bir şubesi kabul edilmesinin sebebi, tarikatın bu süreçten gelmesi ve Esma-i Seba zikri gibi bazı temel hususiyetlerin onun tarafından tespit edilmiş olmasıdır. İbrahim Zâhid’in, yolunu devam ettiren birçok önemli halifesi ve dervişi olmuştur. Bunlardan Ahi Muhammed ve Safiyyüddin Erdebili kol başı sufilerdir.

Ahi Muhammed Halveti adını alan ilk şeyhtir. Şeyhi tarafından Harezm’e gönderilmiş, burada uzun müddet irşad faaliyetinde bulunmuştur. Daha sonra Azerbaycan’a gelmiş, ömrünün sonuna kadar Heri’de kalmıştır.[11] A. Camii onun için “Her zaman cehri zikir ile meşgul olurdu, sesi dört fersah uzaktan gelirdi.” Demiştir.[12]  780/1378–79 tarihinde, yüz yaşını geçmiş iken vefat etmiştir. [13] Ahi Muhammed’in halifelerinden Kutbeddin Tebrizi, Timur zamanında İznik’e gelerek burada yaşamış ve 818/1415–16 da orada vefat etmiştir.[14] Hulvi’ye göre bu şahıs Kutbeddin İzniki diye meşhur, fıkıh ve tefsire dair eserleri olan, Osmanlı alim ve sufisidir.[15] Ahi Muhammed’in diğer halifesi Kars’lı Muhammed Kars’da müftülük yapmış ve birçok eser telif etmiş âlim bir şahsiyettir.[16] Ahi Muhammed’in yetiştirdiği en önemli şahsiyet, Halvetiyye’nin piri Ömer Halveti’dir.

3.       GELİŞME SAFHASI
Pir-i Evvel Ömer Halveti’den Seyyid Yahya Şirvani’ye: Şamahı

Halvetiyye tarikatının ilk kurucusu Ebu Abdullah Siraceddin Ömer el Halveti’dir. Babası; Şeyh Ekmeleddin Şirvan’ın ünlü Şeyh ailelerinden birine mensuptur.[17] Yusuf Müsküri’nin verdiği bilgiye esasen pir, Şamahı ve Lahıç beldeleri arasında yer alan Avahıl köyünden olmalıdır.[18] Bu aileden olan amcası Şeyh Ahi Muhammed Nur el-Halveti (vef.780/1378-79)’nin yanında yetişti. Şeyh Ahi Muhammed Herat’a giderken onu yanında götürmüş ve burada onun yanında tasavvufi eğitimini tamamlamıştır. Daha sonra seyahate çıkarak Mısır ve Hicaz’da bulunmuş, bir müddet Tebriz ve Hoy taraflarında ilim tahsili ile meşgul olmuştur.

Halvetiyye tarikatının kurucusu Pir Ömer kabul edilir. Bunun sebebi tarikatın bazı hususlarının onun tarafından tespit edilmiş olmasından mütevellittir. Yalnızlıktan hoşlanan Pir Ömer, Ahi Muhammed’in vasiyetine rağmen şeyhlik makamını önce kabul etmemiş, ancak başına gelen bir hadise üzerine, hata ettiğini anlayarak seccadeye geçmiştir. Bu hadise Lemezat’ta şöyle anlatılır: “Dervişler Pir Ömer’e gelip şeyhin vasiyetini söylerler. O bunlara iltifat etmeyip, yanına gelenleri reddeder. Dervişler onu şeyhlerinin ruhaniyetine şikâyete ederler. Bu sırada bir eşkıya gurubu ortaya çıkıp, çevre halkının mal ve mülkünü yağma ederler. Halk silahlanıp, askerî kuvvetlerle birlikte eşkıya avına çıkarlar. Onlar da dağlara sığınırlar. Bunları ararken Pir Ömer'i ağaç kovuğunda bulup, şaki diye tutuklarlar. Onun ağaç içindeki tevhid sesini, korkusundan titremesi zannederler. Sonra emniyet kuvvetlerinin reisine haber gönderip, bir eşkıya yakaladıklarını bildirirler. Reis "Hemen idam edin" diye haber gönderir. Şeyhi idama hazırlarken, reisin hatırına bu şahsın Pir Ömer olabileceği gelir ve hemen şeyhin yanına gelir ve ondan özür diler. Pir Ömer bu hadisenin Allah’tan bir uyarı olduğunu düşünerek tekkeye gelip posta oturur.”[19]

Pir Ömer Heri’den sonra Hoy’a, Mısır ve Hicaz taraflarına seyahatler eder.[20] Mısır’da iken yedi defa Hacca gittiğine göre, burada yedi seneden fazla kalmış olmalıdır. Kaynaklarda yer alan bir rivayete göre; Celayirli sultanı Üveys, (v.1356-57) in marifeti ile Heri’ye getirilir ve bir süre sonra burada vefat eder.[21] Başka bir rivayette ise şeyh yolculuk esnasında Hoy ile Tebriz arasında vefat eder. Cenazesi Tebriz’e getirilirerek "Mîr Ali" türbesi civarında[22]  veya Tebriz yakınlarındaki Gıyaseddin mezarlığına defnedilir ve kabrinin üzerinde büyük bir türbe yapılır.[23] Yetiştirdiği halifelerinin çoğunun Heri ve Güney Azerbaycan’lı olması bu bölgede kaldığını doğrulamaktadır. Pir Ömer’in bu gezilerden sonra Şirvan’a gelerek vefatına kadar sakin bir yer olan Şirvan’ın Avahıl köyünde yaşamış olması da muhtemeldir.[24] Pirin vefat tarihi hakkında çelişkili bilgiler vardır. Lemezat’ta 800/1397-98 olarak verilir.[25] Sefine müellifine göre ise veladeti 748, hayat müddeti 75, vefatı 823 dir.[26] Kendisinden sonra tarikat silsilesi Ahi Mîrem el-Halvetî tarafından devam ettirilmiştir. [27]

Pir Ömer halveti sevmesi, bir ağaç kovuğunda halvete çekilmesi ve halvetle alakalı hassasiyeti, tarikatında halvetin en mühim esaslarından biri olmasını sağlamış ve yolunun Halvetiyye diye isimlendirilmesine sebep olmuştur. Pirin tarikata kazandırdığı özelliklerden bir diğeri de Halvetiyye dervişlerin başlarına giydikleri “Tac”ın, yani emamenin şeklidir. Hz. Peygamber tarafından şeyhin birbiri ardınca kırk erbaini tamamladıktan sonra rüyasında, başına dört terk ve kırk dal şekilli tac konulmuştur. Halen Halvetiyye’de bu sembol kullanılmaktadır.

  1. OLGUNLAŞMA SAFHASI
Pir-i Sani Seyyid Yahya Şirvani: Bakü

Halvetiyyenin tekamülü ve intişarı Pir-i sani Seyyid Yahya Şirvani hazretlerinin gayreti neticesinde gerçekleşmiştir. Seyyid Yahya, XIV. asrın sonlarında Şirvan’ın payitahtı Şamahı’da doğmuştur. Tam adı es-Seyyid Cemaleddin Yahya bin es-Seyyid Bahaeddin eş-Şirvani eş-Şamahı el-Bakuvi’dir. Musa Kazım soyundan olup babası Seyyid Bahaeddin Şirvanşahlar’ın Nakibu’l Eşrafıdır. Ataları da hep nakib vazifesinde olmuşlardır.[28] Seyyid Yahya’nın iyi bir tahsil devresi geçirdiğini Türkçe, Farsça ve Arapça eserler yazmış olmasından anlaşılmaktadır. Yine eserlerinden medreselerde okutulan alet ilimlerinin yanı sıra, İslami ilimleri, hususi ile de Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Kelam gibi ilimleri mükemmel bildiği anlaşılmaktadır.[29] Seyyid Yahya, tasavvufi eğitimini de Şamahı’da almıştır. Henüz gençlik çağının başlarında karşılaştığı bir hadise ve gördüğü rüya üzerine devrin Halvetiyye şeyhi Sadreddin Hıyevi’nin müridi olmuştur. İlim tahsilinin yanı sıra Seyr-i sülukunu tamamlamıştır. Şeyh Sadreddin, vefatından önce müridlerine, Seyyid Yahya’yı halefi olarak tavsiye etmiş, ancak yaşlı müridleri tarafından seccadeye Pirzade geçirilmiştir. Bunun üzerine Seyyid Yahya tasavvufi bir olgunluk ve tevekkülle, Şamahı’dan ayrılmıştır. Bu sırada, Şirvan’ın hâkimiyetinde bulunan Halilullah Han, Seyyid Yahya’yı Bakü’ye davet ederek görüşmüş, sarayı yanındaki Keykubad mescidini ona tahsis etmiştir.[30] Suyuti’nin adalet ve faziletini takdir ettiği Şirvanşah Halilullah, ülkesinin imarı, halkının huzur ve refah için çalışan himmet sahibi bir emirdir. Onun devrinde Şirvan’ın en huzurlu zamanlarını yaşadığı nakledilir.[31] Zaman zaman tekkeye gelerek derslere iştirak eden Halilullah’ın bu başarısında, kırk yıldan fazla yakınında olan Seyyid Yahya’nın önemli katkısı olduğu şüphesizdir. Seyyid Yahya kendisine uzun ömür için dua edenlere; “Halilullah hana dua edin zira benim ömrüm ona bağlıdır” dermiş. Nitekim Halilullah Han’dan dokuz ay sonra Seyyid Yahya vefat etmiştir. [32]

Seyyid Yahya hazretleri bütün hayatının tasavvufi zühd ve mücahede içinde geçirmiştir. O, çok sıcak aylarda, azıksız ve susuz sahralara çıkar, oralarda günlerce kalır, ibadetle meşgul olurmuş, Öyle ki, yeme içmeyi on beş günde bir iftar edecek derecede az bir seviyeye indirmişti. Hatta vefatından önceki son altı ayda hemen hiçbir şey yemediği nakledilir.[33] Seyyid Yahya hicri 866/1463-64 de Baku’de vefat etmiştir.

Seyyid Yahya, yazdığı yirmi civarındaki eserle, Halvetiyye’nin prensiplerini ve felsefesini ortaya koymuştur. Böylece bu tarikatın düşünce sistemi ve usulleri, değişmeden günümüze kadar gelebilmiştir. O, Halvetiyye tarikatında, Arap, Fars ve Türk lisanlarında eser veren ilk şahsiyettir. Müridlerin günlük olarak okumaları için tertip ettiği “Vird’ü-Settar”, sahasında yazılmış en güzel eserlerin başında gelir. Eser, nesir olduğu halde bir şiir gibi akıcı ve kafiyelidir. Bu sebepten Müslümanlar tarafından en çok okunan ve üzerine en çok şerh yazılan vird unvanını kazanmıştır. Vird’ü-Settar’ın asıl şekliyle okunmasında büyük ısrar ile devam ettiren, Şeyh Şaban-ı Veli olmuştur. Ömer Fuadi de bu esere türkçe kıymetli bir şerh yazmıştır.

Farsça eserlerinin büyük bir bölümü nazım şeklindedir. Mesnevi kaside ve gazel tarzında edebi değeri olan şiirler yazmıştır. Onun şiirlerinde, Hallac’ın ve Nesimi’nin coşkusunu, Mevlana’nın ve Attar’ın hikmetini ve tefekkürünü hissetmek mümkündür. Seyyid Yahya’nın şiirlerinde sadece tasavvufi konular işlenmiştir. Türkçe olarak yazdığı tek eseri “Şifa el-Esrar”dır. Bu eser, onun en geniş ve hacimli eseridir. Eserde bir müridin mürşitliğe giden yolda aşması gereken yetmiş makamdan söz edilerek bu makamların neler olduğu açıklanır. Yine bu makamlara ulaşmak için yapılması gereken vazifeler anlatılır. Tasavvuf yolunun takipçileri için ilmin mutlak gerekli olduğu sık sık vurgulanır. Hakiki şeyh ile sahte şeyhlerin vasıfları anlatılarak hakiki bir şeyhe tabi olmadan bu yolda gidilmeyeceği söylenir. İbadetlerin Batıni manaları, zikrin çeşitleri ve hikmetleri, şeyhin ve müridin vasıfları izah edilir.

Şifaü’l-Esrar’da bir Şeyhin vasıflarını anlatırken: “eğer kalbinde dünya sevgisi belirmiş ise gusl etmek farzdır. Ahiret düşüncesi gelse abdest almalıdır” der.[34]  Bu, Seyyid Yahya’nın zühdi mesleğidir. Yoksa fıkıhta böyle bir mesele yoktur. Dede Ömer Ruşeni, Divanında Seyyid Yahya’yı vasfederken onun dünyaya bakışını şöyle anlatır;
     
Gusl eder idi, gönlüne nagah,
Gelse idi hayali ukbanın.
Ab-i dest alır idi, geçse idi,
      Hatırasından hadisi dünyanın.[35]

Onun manevi vasıflarını anlatan Ömer Fuadi, buna benzer bir ifadeyi Şaban-ı Veli’nin dilenden, şöyle nakleder: “Seyyid Yahyâ Sultân bir mürşid-i dilîr ve kâmil-i bî-nazîr idiler ki, kuvâ-yı nefsiyye vü rûhiyyeleri ve kuvâ-yı kalbiyye ve akliyyeleri gışş-ı mâsivâdan pâk ü müberrâ ve mir'ât-ı kalb-i cihân-nümâları nazargâh-ı Hudâ olmakla feyz-i Rahmânîden ve tecellî-i Rabbânîden bir an dûr olmazlardı. Ve dahi hazret çok menâkıb ve kerâmâta mazhar olmuşlardır.”[36]

  1. YAYILMA VE ŞUBELEŞME SAFHASI
Seyyid Yahya Şirvani’nin Halifeleri Devri: Anadolu

Seyyid Yahya’nın kaynaklarda yirmi bine yakın müridi olduğu, bunlardan üç yüz altmışının hilafet aldığı bildirilmektedir. Bunlardan bildiklerimiz: Muhammed Bahaeddin Erzincanî, Dede Ömer Ruşenî, Habib Karamanî, Pir Şükrullah, Alaaddin Rumî, Yusuf Ziyaeddin Müsküri, Seyyid Ahmed Sünneti’dir. Halifelerinin önde gelenleri XV. Yüzyılda Anadolu’dan gelen şahsiyetler olmuştur. Onların birçoğu şeyhlerinin tavsiyesi ile yeniden Anadolu’ya dönmüşler ve Halvetiliği buralarda yaymışlardır. Bu şeyhler ile onların sonraki devamcılarının yetiştirdiği mürşitler ordusu, Halvetiliği İslam dünyasının en büyük tarikatlarından biri haline getirmişlerdir. Zamanla kırktan fazla şube ve kola ayrılan Halvetilik, en çok müntesibi ve tekkesi olan tasavvuf mektebi olarak, manevi dünyamızın ve kültür tarihimizin şekillenmesinde ve zenginleşmesinde önemli katkılarda bulunmuştur.

Halvetiyye tarihçileri tarafından kabul edilen ve dile getirilen husus tarikatın Anadolu’da yayılmasının Seyyid Yahya marifetiyle olduğudur. Halvetiyyenin yayılış seyrini geriye doğru takip ettiğimizde sadece Anadolu değil bütün İslam dünyasında tarihen ve halen var olan kolların ve şubelerin hepsinin Yahya Şirvani hazretlerine dayandığı görülmektedir. Yani Yahya Şirvani’den başka bir kolun devam ettiği görülmemiştir. Yine dikkat çeken bir husus bu yayılışta bir şube hariç hepsi Anadolu üzerinden gerçekleşmiştir. Bu tek istisna ise Aydınlı Dede Ömer Ruşeni tarafından kurulan Ruşeniyye şubesidir. Akkoyunlular zamanında Ruşeni tarafından Tebriz’de tesis edilen bu şube, daha sonra birkaç koldan Mısır’a intikal etmiştir. Buradan çıkan kolların en meşhuru Ruşeni’nin halifesi meşhur Diyarbekirli İbrahim Gülşeni’nin tesis ettiği Gülşeniyye’dir. Bu kol daha sonra Kahire’den İstanbul, Edirne, Diyarbekir ve Balkanlara intikal etmiştir. Halvetiyye’nin Anadolu’ya intikal yolları, Seyyid Yahya Şirvani hazretlerinin şu halifeleri vasıtasıyla olmuştur. 
1.       Alaeddin Halveti – Edirne, İzmir, Karaman
2.       Habib Karamani – Ankara, Konya, Amasya
3.       Bahaeddin Erzincani – Erzincan’dan halifeleri vasıtasıyla Amasya, Kayseri, İstanbul,
4.       Çankırılı Hamza  - Çankırı
5.       Seyyid Ahmet Sünneti - Kastamonu
6.       Şeyh Yusuf Mahdum Muskuri’nin Şirvan’da devam ettirdiği Halvetiyye kolu ise onun silsilesinden gelen dördüncü şeyh Abdülmecid Şirvani tarafından Tokat-Zile tarikiyle yine Anadolu’ya intikal ettirilmiştir ki bu koldan Halvetiyye’nin Sivasiyye ve Şemsiyye kolları doğmuştur.

Şeyh Şabanı veli hazretlerinin menakıbnamesinde yer alan bir bilgi Halvetiyye’nin Anadolu’ya intikali hakkında çok değerli bilgiler vermektedir. Ömer Fuadi, Menakıbnamede Şaban-ı Veli’den naklen şöyle demektedir: “Seyyid Yahyâ Hazretleri diyâr-ı Acem'de vilâyet-i Şirvân kurbında Baku nâm kasabada halka irşâd ederler iken diyâr-ı Rûm'da telkîn ve irşâda kâbil çok kimseler olduğuna ilhâm-ı Rabbânî ile vâkıf olup ve ilm-i ledünnî ve ma'rifetullâh Rûm'da kuvvet bulup ve kendilerin enfâs-ı tayyibelerinden Rûm'da çok kimseler irşâdla kemâl bulup ber-murâd olacaklarına bi-feyzillâh ilm geldikde, Acemden kalkıp Rûm semtine gelmeğin hâl-i nûrânîlerinden rûy-ı âleme ziyâ vermekle çok kimseler tâlib-i fenâ ve râgıb-ı ma'rifetullâh olup, ol şem'-i cem'-i irfânın meclis-i erkânlarında pervânevâr cem' olup sıdk-ı irâdetle ol sultâna dervîş oldular.”[37]

C. HALVETİLİĞİN KASTAMONUYA İNTİKALİ
a. Birinci İntikal: Kastamonu-Bakü-Kastamonu Hatti - Seyyid Ahmed Sünneti

“ilimsiz bu yolda gidilmez ve hiçbir şey bulunmaz”[38] diyen Seyyid Yahya’nın halifelerinde ve sonraki Halvetiyye şeyhlerinde görülen önemli bir hususiyet hemen hepsinin ilmiye sınıfından gelmiş şahsiyetler olmalarıdır. Bu da Seyyid Yahya’nın ilmi kimliği ve ilim erbabı üzerindeki özel etkisini gösterir. Bu konuyu aydınlatan bir bilgiyi yine Şaban-ı Veli’nin menakıbnamesinde görmekteyiz. Anadolu’dan gelen müridleri tekke adabını kitaplaştırmak isterler ve “Mi’yar-ı Tarika” adlı bir risale yazarlar, Seyyid Yahya da bunu kabul ve tasdik eder. Bunların ilim erbabı kırk kişi olduğu menakıbnamede şu şekilde kaydedilmiştir.[39] “Seyyid Yahyâ Sultân, Rûm semtine çıkdıklarında ziyâde mücâhede ile bir mertebe kemâlleri zâhir ve şâyi' oldu ki a'yân ve eşrâf ve fukarâ vü sulehâ irâdet etdiklerinden gayrı ma'rifetullâha lâyık ve hakîk ve ilmde bahr-ı amîk kırk nefer ehl-i ilm efendiler dahi teslîm-i tâmla dervîş olup cân u dilden bendeleri oldular. Ve zikr olunan kırk nefer ehl-i ilm dervîşler kân-ı edeb ü ehl-i takvâ oldukları ecilden, âdâb-ı tarîkat riâyet olunsun için bir tarîkatnâme cem' edelim, dervîş-i sâdıklar ve tâlib-i mücâhidler onunla amel etsinler diye ittifâk edip Hazret-i Sultândan izin taleb etdiklerinde onlar dahi safâ ile izin verip dervîşler dahi şer'-i şerîf-i nebevînin sünnetine ve müstehâb ve âdâbına müteallik kitâbları tetebbu' ve dikkatle nazar edip salâh ve takvâ ve âdâb-ı tarîkat îcâb eder akvâl ve mesâili bulup cümlesi "Mi'yâr-ı Tarîk" adlı bir kitâb te'lîf edip sultânın huzûr-ı şeriflerine getirdiklerinde hüsn-i kabûlde vâki' olacak Şirvan'dan bile çıkan muhtâr ve pîş-kadem dervîşler: "Bu hususa izin verdiniz mi?" diye suâl etdiklerinde, Hazret dahi: "Ey ihvân-ı safâ! Rûm ulemâsından kırk nefer ehl-i ilmler teslîm olup, tarîkimiz ihtiyâr etdiklerinden mâ'adâ kuvvet-i tarîkat için mezhebimiz olan ehl-i sünnet ve cemâat üzre amel murâd edicek, bu hâl bizim dahi maksûdumuz iken izin verilmeyip redd olunmak münâsib değildir." diye cevâb verdiler. Ve dahi Rûmda ziyâde iştihâr bulup her diyârdan çok tâlibler gelip telkîn ve irşâdlarıyla çok kâmil ü mükemmel sultânlar ber-murâd olmuşlardır ki, icmâlen zikr olundu. Cümle kâmillerden biri der-akab üçüncü bâbda menâkıbı zikr olunacak Seyyid Sünnetî Efendidir ki, kendi sılaları nefs-i Kastamonu'ya hilâfetle göndermişlerdir.[40]

Yukarıda zikrolunduğu gibi, kırklardan biri olan,  Kastamonu’lu Ahmed Sünneti, Seyyidliği ile beraber sünnete çok sıkı bağlılığından dolayı Seyyid Sünneti diye meşhur olmuştur.[41] Halvetiliğin Kastamonu’ya ilk intikaline vesile olan Sünneti, Alim ve fazıl bir kimse olup, memleketindeki ulemadan ilmini ve tarikat şeyhlerinden seyr-i sulukunu tamamlayınca onların: “Sende kabiliyet çoktur. Bundan sonrasını irşada biz muktedir değiliz. Seyyid Yahya namında bir kutb-u fazıl ve mürşid-i kamil çıkıp kemalat ile meşhur oldular. Şimdiden sonra feyz ve tahsiliniz Allah’ın emri ile onlardandır” diye tavsiyesi üzerine Baku’ye doğru yola çıkıp, yaya olarak gider. Ahmet Sünneti Bakü’de Hangaha yaklaştığında başındaki yeşil sarığı çıkarır. Seyyid Yahya bu esnada kapıda gelenleri karşılayan dervişlere: “Evlad-ı resulden gerçek bir talip gelir, onu karşılayıp içeri getirin” der. Dervişler çıkıp beklerler, lakin başında seyyidlik alameti olan yeşil sarıklı bir şahıs göremezler. Seyyid Ahmed edep, vakar ve kaygı ile Seyyid Yahya’nın elini öpünce: “Derviş, amma yeşili niçin götürmedin?” diye sorar. Sünneti: “Benim sultanım, hangahınıza canla hizmete geldim ve hizmetten başka birşeye kadir değilim. Velakin evlad-ı rasulillahdandır diye erkanda lazım olan hela hizmeti verilmeyip hangahınızda lazım olan hizmetim eksik olur, tahsil ettiğim ma’rifetullah kemal bulmayıp nakıs kalır korkusundan çıkardım” der. Bunun üzerine Seyyid Yahya: “Derviş! bu halis niyet ile sen o hizmeti eda ettin, yeşil sarığını giy” der. Ahmet Sünneti, “Hâsılu'l-kelâm Seyyid Yahyâ Hazretlerine nice eyyâm sıdk ve istikâmetle hizmet edip tahsîl-i makâm ve tekmîl-i hâl-i tâm etmekle”[42] Bakü’de Seyr-i sülukunu tamamlayınca, Seyyid Yahya tarafından Halvetiyye tarikatının esasları üzerine halifesi olarak irşat vazifesiyle Kastamonuya gönderilir. Burada şehrin dışında “Hisar arkası” denilen yerde bir cami ve tekke yaptırıp uzun yıllar irşad hizmetinde bulunur.

Nakledildiğine göre; Şeyh Ahmed Sünneti vefatına yakın seccadesinin boş kalacağını düşünerek üzülürmüş. Birgün mana aleminde Hızır tarafından ona, seccadesinin Seyyid Yahya silsilesinden bir kamil şahıs tarafından doldurulacağı ve kıyamete kadar kendisinin unutulmayacağı bildirilmiş.[43]  Nitekim vefatından sonra, uzun bir müddet seccadesi boş kalmıştır. Daha sonra, Şeyh Şaban-ı Veli hazretleri gelerek irşad hizmetine başlamıştır. Burası sonradan Şeyh Şaban camii adı ile anılır olmuştur. Seyyid Ahmed Sünneti’nin kabri bu caminin kıble tarafında, sağ cihettedir. vefatı: 864/1460’tır.[44]

b.       İkinci İntikal: Bakü-Erzincan-Kastamonu Hattı Şeyh Şaban-ı Veli

Halvetiyye Tarikatının önce Anadolu’da, daha sonra ise bütün İslam dünyasında gelişmesi ve yayılması en ziyade Muhammed Bahaeddin Erzincani ile, onun halifeleri ve devamcıları tarafından kurulan şubeler ve kollar vasıtası ile olmuştur. Şeyh Bahaeddin Erzincani Bakü’de Seyyid Yahya’dan tarikatı alıp Erzincan’a döndüğünde ilk olarak kendi köyü Keleriç’te (Karakaya) inşa ettiği tekkesinde irşada başlamıştır. Bir yandan da Erzincan Ulu camiinde verdiği vaazlarla halkı irşad etmiştir. Erzincani burada çok değerli halifeler yetiştirmiştir ki bunlardan biri de, Çelebi Halife adıyla meşhur olan Cemaleddin Aksarayi’dir (vef. 899/1493).

SEYYİD YAHYA ŞİRVANİ


Muhammed Bahaeddin Erzincani


             (Erzincan – 869/1464)





Çelebi Cemaleddin Aksarayi Halife (vef. 899/1493)




        Hayreddîn Tokâdî (1013-Bolu)

                  ŞABANİYYE
Şeyh Şaban Veli
(Kastamonu -976/1568-69)


 SÜNBÜLİYYE
Şeyh Yusuf Sinan
(İstanbul 1529)
           

Cemâliyye şubesinin kurucusu Çelebi Halîfe Amasya'da dünyâya gelmiştir.[45] Nesli Cemâleddîn Aksarâyî'ye dayanır.[46] Tasavvuf yoluna girmeden önce ilmiyye mesleğinde ilerlemiş gönlüne tasavvuf aşkı düşünce ilk olarak İstanbul'da Zeyniyye şeyhi Hacı Halîfe Kastamonî'ye (ö.894/1489) bîat ederek sülûkünü tamamlar.[47] Daha sonra Karaman'da Şeyh Alâeddîn Rumi’nin halîfesi Abdullah Kurbanî'den tasavvuf ilminin sırlarını öğrenir, Alaeddin Rumi ile de görüşür.[48] Daha sonra Tokat'a giderek, Pir İlyasın halifesi Halvetiyye şeyhlerinden Tâhiroğlu'nun hizmetine girer. Bir müddet sonra onun vefatı üzerine, kaynağından feyz almak düşüncesi ile, Şirvan'da bulunan Seyyid Yahyâ Şirvânî'nin hizmetine girmek için yola çıkar. Erzincan'da Muhammed Bahaeddin ile görüşür. Onun yanından ayrılıp Baküye ulaştığında o gün Seyyid Yahya’nın vefat ettiğini öğrenir. Erzincan'a geri dönerek Pîr Muhammed'in terbiyesine girer ve ondan aldığı icazetle Amasya’ya gelerek irşad faaliyetlerine başlar.[49] O zaman Amasya valisi olan Şehzade Bâyezid, yakın alâka gösterir. Hattâ Bâyezid’in, çok sevdiği Çelebi Halîfeye intisap ettiği söylenir. Fâtih'in vefatı üzerine tahta oturan Bâyezid, şeyhi de İstanbul'a davet eder.[50] Bu davete icabet eden Çelebi Halife İstanbul’a gelir. Amasya’da iken müritleri arasına katılmış olan Sadrâzam Koca Mustafâ Paşa’nın harap bir kiliseyi tamir ettirip zaviye hâline dönüştürmesi üzerine buraya yerleşir.[51] Kurucusuna nispetle Koca Mustafâ Paşa Tekkesi diye anılan bu tekkede, Çelebi Halîfe dokuz sene hizmet etmiştir. İstanbul'da görülen veba salgınının defi için, pâdişahın ricasıyla Beytullah'da dua etmek üzere kırk mürîdiyle yola çıkmış. Ancak daha Beytullâh'a varmadan yolda vefat etmiştir.[52]

Çelebi Halifenin piri olduğu Cemaliyye şubesi, Halvetiyye'nin dört ana şubesinden biridir. Bu şube Halvetiyyenin en önemli ve en çok yayılan şubesi olup daha sonraları birçok kollara ayrılmıştır. Bu kollardan ilk vücuda gelenleri, Şeyh Yusuf Sümbül Sinan tarafından kurulmuş olan Sümbüliyye ve Şeyh Şaban Veli tarafından kurulan Şabaniyye’dir.[53] Cemâliyye'nin Şâbâniyye kolu Kastamonulu Şaban Veli (976/1568-69) tarafından kurulmuştur. Zamanla birçok alt şubeye ayrılan bu kol, Halvetiyye'nin günümüze kadar ulaşmasına vesile olan, Anadolu, Balkanlar, Orta Doğu ve Afrika’da geniş şekilde yayılan en önemli koludur. Şaban Efendi Bolu’da, Çelebi Halife’nin halifesi Şeyh Hayreddîn Efendi'ye intisâb etmiş, onun yanında 12 sene kalarak sülûkünü tamamlamış ve hilâfetle memleketi Kastamonu'ya dönmüştür.[54] Ahmed Sünneti’nin Hisarardındaki tekkesinde faaliyete başlayan Şaban Veli tarikatın adab ve erkanını hususunda, Yahya Şirvani’nin koyduğu usul ve esaslara büyük bir dikkatle uymuş ve uyulmasını da tavsiye etmiştir. Miyaru’t-Tarıka’yı dervişlerine tavsiye etmiş ve; "Bu tarîkatnâme ile amelde ne bir nokta noksan, ne de bir nokta ilâve yapınız. Zîrâ tarikatımızda okunan evrâd ve tâkib edilen erkân, Seyyid Yahya hazretlerinin huzurunda uygulanan erkân ve okunan evrâddır" demiştir.[55]

Şeyh Şaban-ı Veli’nin 937/ 1530-31 yılında Kastamonu’ya teşrif etmeleri üzerine Bakü’den nebean eden Halvetiyye irfani kültürünün bölgeye ikinci intikali gerçekleşmiş oldu.

D. KAYNAKLAR

Alakese Hasan, Türk Tarihinde Mutasavvıf Hükümdarlar, Okul yay, İstanbul, 2004
el-Huda Kamer, Şehabeddin Ömer Sühreverdi, Hayatı, Eserleri, Tarikatı, Ter: T.Uluç İnsan, İstanbul, 2004, s.31.
En-Nebhani, Kadı Ebü’l-Mehasin Yusuf b. İsmail b. Yusuf, Camiu Keramati’l-Evliya, Dârü’l-Kütübi’l-arabiyyeti’l-Kübra, Kahire, 1329, c.2, s.220.
Hocazade Ahmet Hilmi, Hadikatü’l-Evliya, İstanbul,1318-1320.
Fuadi, Ömer, Menakıb-ı Şerif-i Pir-i Halveti, Kastamonu,1294.
Guluzаde Zümrüt, Felsefi fikir, Аzerbаycаn tаrihi, III. cild, Еlm, Bаkı, 1999.
Has İbrahim, Şabaniyye Silsilesi, haz. M.Tatçı, Sahaflar Kit. İstanbul, 2006.
Hulvi Cеmаlеttin, Lеmеzаt-ı Hulviyyе еz Lеmааt-ı Ulviyyе, Sülеymаniyе Küt.Hаlеt Еf. Nr. 281.
Hаsаn Kırımi, Mаkаlаt-ı Еd’iyyе-i Tаrikаt-ı Hаlvеtiyyе-i Cеmаliyyе Risаlеsi, Millеt Ktp. 243.
Hоcаzаdе  А. Hilmi, Sеyyid Yahya еş-Şirvаni, İstanbul, 1319.
Hоcаzаdе  А. Hilmi, Ziyаrеt-i Еvliyа, İstanbul,1320.
Kabaklı Ahmet, Yunus Emre, TEV yay., İstanbul, 1991.
Kerim Kara, Karabaş Veli, Hayatı, Fikirleri, Risaleleri, İnsan Yay. İstanbul, 2003.
Köprülü M. Fuаd, Bаbingеr F. Аnаdоludа Islаmiyеt, Insаn Yаy. İstanbul,1996.
Lаmii, Tеrcümе-i Nеfеhаtü’l-Üns, (hаz. S.Uludаğ-M.Kаrа) Mаrifеt yаy. İstanbul, 1995.
Memmedоv Z. Аzerbаycаn felsefesi tаrihi - Bаkı, 1994.
Memmedоv Z. Аzerbаycаndа XI-XIII esrlerde felsefi fikir. Еlm - Bаkı, 1978.
Müneccimbaşı Derviş Ahmed, Sahaifu’l-Ahbar, (terc. A.Nedim) İstanbul, 1285.
Müsküri Yusuf Ziyaeddin, Silsiletu’l-Uyun, Bakü Elyazmalar Enstitüsü Kütüphanesi, B-5447/7072.
Mеcdi Mеhmеt Еfеndi, Hаdikаtu’ş-Şаkаyık (Nşr.А.Özcаn), Çаğrı, İstanbul, 1989.
Nаzmi Mehemmed, Hеdiyyеtü’l-Ihvаn, Sülеymаniyе Ktp. Rаşid Еfеndi, No: 945.
Oğuz M.İhsan, Hazreti Şaban-ı Veli ve Mustafa Çekeşi, Oğuz Yay. 1995.
Öngörеn R. Оsmаnlılаrdа Tаsаvvuf, Аnаdоludа Sufilеr Dеvlеt vе Ulеmа, İz yаy. İstanbul, 2000.
Rıhtım Mehmet, Seyid Yehya Bakuvi ve Halvetilik, Kısmet Neşr. Bakı. 2005.
Ruşeni, Dede Ömer el-Aydıni el-Halveti. Divan-ı Ruşeni, Süleymaniye ktp, Carullah, no: 661.
Sinаnеddin Yusuf, Mеnаkib-i Şаrif vе Tаrikаtnаmе-i Pirаn vе Mеşаyıh-ı Аliyyе-i Hаlvеtiyyе, Millеt Ktp. Аli Еmiri, nr.1330.
Suhrеvеrdi Еbu Hаfs Şihаbüddin Ömеr, Irşаdü’l-Müridin, (trc. M.Е.Fidаn) Hаcеgаn yаy. İstanbul, 2000, 238 sh.
Suhrеvеrdi Еbu Hаfs Şihаbüddin Ömеr, Tаsаvvufun Еsаslаrı-Аvаrifu’l-Mааrif, haz: H.K.Yılmаz-I.Gündüz, Еrkаm Yаy, İstanbul,1989.
Sаdık Vicdаni, Еbu Rıdvаn, Tоmаr-ı Turuk-ı Аliyеdеn Hаlvеtiyyе, Еvkаf-ı Islаmiyyе Mаtb. İstanbul, 1338-1340.
Şirvani Seyyid Yahya, Şifaü’l-Esrar, Haz. Mehmet Rıhtım, Sufi Yayınları, İstanbul, 2011.
Şirvani, Seyyid Yahya. Keşfül-Kulub (elyazma), Manisa Muradiye kütüphanesi, 2906/1.
Taşköprülüzade İsamüddin Ebu’l-Hayr Ahmed. eş-Şakaiku’n-Numaniyye fi Ulemai Devletil-Osmaniyye, Beyrut, 1975.
Tatcı Mustafa, Kurnaz Cemal. Tasavvufi Gelenekte Miyarlar ve Karabaş-ı Veli’nin Miyar’ı, Ankara, 2001.
Tatcı Mustafa, Şaban-ı Veli, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c.38, s.208-210. İstanbul, 2011.
Tatcı Mustafa, Şabaniyye, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c.38. s.211-215, İstanbul, 2011.
Ustaoğlu Seyyid Osman, Tarikatlar ve Silsileleri, Ankara, 2002. c.3, s.269-273.
Vicdаni Sаdık. Tоmаr-ı Turuk-ı Аliyyеdеn Hаlvеtiyyе, Sufi vе Tаsаvvuf Cеrеyаnlаrı. Mаtbаа-i Аmirе, İstanbul,, 1340-1342;
Yılmаz H.K. Аnаhаtlаrıylа Tаsаvvuf vе Tаrikаtlаr, Еnsаr, İstanbul, 1997.
Yаzıcı T. Fеtihtеn Sоnrа Istаnbuldа Ilk Hаlvеti şеyhlеri, İstanbul, Еnstitüsü Dеrgisi, II, İstanbul, 1956.
Аli Аli, Tuhfаtu’l Mücаhidin Bеhçеtü’z Zаhidin, Nuru Оsmаniyе, nо:2293.
Аşurbeyli S. Şirvаnşаhlаr dövleti. Аzerbаycаn Dövlet Neşriyyаtı, Bаkı, 1997.
Аyni M. Аli, -Hаcı Bаyrаm Vеli, (Hаz. Rаhmi Yаnаnlı), Аkаbе yаy. İstanbul, 1986.




[1] Kamer el-Huda, Şehabeddin Ömer Sühreverdi, hayatı, Eserleri, Tarikatı, Ter. T.Uluç İnsan, İst. 2004, s.31.
[2] En-Nebhani, Camiu Keramati’l-Evliya, c.2, s.220; Hocazade Ahmet Hilmi, Hadikatü’l-Evliya, s.192; Sühreverdi, Avarifü’l-Maarif (Tasavvufun Esasları), Çev. H.K.Yılmaz s. XIII.
[3] Hulvi, Lemezat, 279-282.
[4] Sefine, 2/431. Hulvi, Lemezat, sh. 279-283. A. Hilmi Hocazde, Ziyaret-i Evliya, s.47.
[5] Hulvi, Lemezat, sh. 307-312.
[6] Haririzade Tıbyan, c.II, s.70.
[7] Hulvi, Lemezat, s. 322.
[8] Ali Ali, Tuhfetu’l-Mücahidin, Nuruosmaniye ktp. Vr. 489a-490b.
[9] Vefat tarihî ile ilgili rivayetler muhteliftir. Hulvi, 705/1305 tarihinde vefat ettiğini söylerken, Müneccimbaşı 700/1300 olarak kaydetmektedir. İ.Has 771/1370 de vefat ettiğini söyler. Halifesi ve damadı Safiyyüddin kendisine intisab edip yanında yirmibeş yıl kaldığına ve otuz beş yıl şeyhlik ettikten sonra 735/1334 de vefat ettiğine nazaran, Zâhid Gîlânî’nin vefat tarihinin 700/1300 olması daha uygundur
[10] Haririzade, Tıbyan, Süleymaniye Ktp. İbrahim Ef. 431, c.II, vr. 70-72.
[11] Heri Güney Azerbaycan’da Tebriz’in Kuzey doğusunda Gilan’a bağlı bir beldedir.
[12] Lamii, Nefehat Tercümesi, s. 697.
[13] Hulvi, Lemezat, sh. 335-338.
[14] Hulvi, Lemezat, sh. 341-42.
[15] Bak: R. Öngören, “Kutbüddin İzniki”, DİA, c.26, s.485.
[16] Hulvi, Lemezat, sh. 344.
[17] Hulvi, lemezat, 345, Sefine, 3/93.
[18] Yusuf Müsküri, Silsiletu’l-Uyun,. Bakü Elyazmalar Enstitüsü Kütüphanesi, no: B-5447/7072.  vr.3a
[19] Lemezat, 347
[20] Ali Ali, 517b.
[21] Hocazade A.Hilmi, Ziyaret-i Evliya, haz: S. Şimşek, sayfa: 40 – 59; Lemezat, 350. Bu bilgi Dede Ömer hakkındaki bilgiler ile benzeşmektedir. Dede Uzun Hasan zamanında kardeşi Üveys’in delaletiyle Tebrize getirilmiş ve burada vefat etmiştir.
[22] Lemezat, 350. Sefine, 3/134.
[23] Ali Ali, 518b.
[24] Vicdani, 19-20; Lemezat, 346.
[25] Lemezat, 357-360.
[26] Sefine, 92. Bu tarihin doğru olması mümkün görülmüyor. Yerine geçen şeyh Ahi Mirem’den (v. 812/1409-1410) önce vefat etmiş olması mümkün değildir.
[27] Buradaki bilgiler çelişkilidir. Bu çelişki kaynakların pir Ömer ile Dede Ömer Ruşeni rivayetlerini karıştırmasından ileri gelmiş olmalıdır. Şöyle ki, Ruşeni Karabağ’da iken Uzun Hasan’ın kardeşi Üveys ona biat etmiş ve Tebriz’e gidince kardeşine şeyhin faziletinden bahsetmiştir.[27] Bunun üzerine şeyh Uzun Hasan tarafından Tebriz’e davet edilmiş. Ruşeni de bu davet üzerine Tebriz’e gelmiştir. Ruşeni 1482 de Tebriz’de vefat etmiş ve burada defnedilmiştir.
[28] Hulvi, Lemezat, 395.
[29] Bakuvi Seyyid Yahya, Şifa el-Esrar, vr.3.
[30] Taşköprülüzade, 270; Lamii, 575. Baku’deki hangahın tesisinde Halilullah Han’ın yardımcı olduğunu onun tarafından bu mekanda inşa edilen mescit, türbe ve diğer yapılardan anlaşılmaktadır.
[31] Müneccimbaşı,  Sahaifu’l-Ahbar, c.III, s. 117. Müneccimbaşı, Halilullah Han hakkında “821 de şah oldu, 47 sene şahlık etti ve 868 de  vefat etti. Müdebbir, hüsn-ü süluk sahibi adam idi” demektedir.
[32] Hulvi, 402.
[33] Hulvi, 400.
[34] Seyyid Yahya Bakuvi, Şifaü’l-Esrar, Haz. M.Rıhtım, İstanbul, 2011, s. 271.
[35] Ruşeni, Dede Ömer el-Aydıni el-Halveti. Divan, Süleymaniye ktp, Carullah, no: 661.

[36] Fuadi, Menakıbname, s.12.
[37] Ömer Fuadi, Menakıbname, s.12.
[38] Seyyid Yahya Şirvani, Şifaü’l-Esrar, s.81.
[39] Fuadi, 12.
[40] Fuadi, Menakıbname, 34-36.
[41] A.g.y.
[42] Fuadi, s.35.
[43] A.g.y.
[44] Fuadi, 36.
[45] Sadık Vicdani, Tomar, 206.
[46] Vicdani, 205.
[47] Lemezat, 428; Haririzade Kemaleddin, I, 246b; Hüseyin Vassaf, Sefine-i Evliya, III, 230.
[48] Lemezat, 429.
[49] Lamii, 579; Haririzade, I, 246b- 247a.
[50] Lemezat, 432; Haririzade, I, 247b.
[51] Tahsin Yаzıcı, Fеtihtеn Sоnrа Istаnbuldа Ilk Hаlvеti şеyhlеri, ;Lemezat, 433.
[52] Lamii, 581; Taşköprülüzade, 269; Lemezat, 434.
[53] Kerim Kara, Karabaş Veli, İnsan Yay. İstanbul, 2003. s.168
[54] İbrahim Has, 42 ; Haririzade Kemaleddin, II, 192a; Mustafa Tatçı, Şaban-ı Veli, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c.38, s. 208; M.İhsan Oğuz, Hazreti Şaban-ı Veli ve Mustafa Çekeşi, s.42.
[55] Tatçı M.-Kurnaz C. Tasavvufi Gelenekte Miyarlar ve Karabaş-ı Veli’nin Miyar’ı. s.2. Tatçı Mustafa, Şabaniyye, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c.38. s.214.

1 yorum:

  1. yesevilikle,Halvetliğin birliği İbrahim Zayid Geylaniden evvel ilk
    defa kiminle başlamışdır

    YanıtlaSil