PİR-İ SANİ SEYYİD YAHYA
EŞ-ŞİRVANİ EL-BAKUVİ.
Halvetiyye tarikatının
şekillenmesi ve yayılmasında en büyük pay sahibi şüphesiz ki Pir-i Sani, Seyyid
Yahya eş-Şirvani, el-Bakuvi’dir. Birçok
araştırmacının da kaydettiği gibi o, getirdiği yeni esaslar ile Halvetiyye’nin
müstakil bir tarikat haline gelmesine ve yayılmasına vesile olmuştur.
Seyyid Yahya Şirvani,
XIV. asrın sonlarında Şamahı’da dünyaya gelmiştir. Tam adı es-Seyyid Cemaleddin
Yahya ibn-i es-Seyyid Bahaeddin eş-Şirvani eş-Şamahı el-Bakuvi’dir. Nesl-i
paki, Musa Kazım hazretlerine dayanan hazreti pirin ataları nakibler neslinden
olmuştur. Babası Bahaeddin Efendi, Şirvanşahlar devletinin Nakibu’l-Eşrafı idi.
Çocukluk ve gençlik çağlarında, fiziki ve ahlaki yönden üstün vasıflara haiz
bir insan olarak çevresinde tanınmıştır. Öyle ki, hemen her kaynakta onun bu
yönüne dikkat çekilmiş, “Kemal ve cemal sahibi, Fevkalade zahiri güzelliği ve
batıni kemalatı olan bir eşi bulunmaz yaratılışta, son derece güzel ve tesirli
bir çehreye malik, kırk gün hücresinde halvette kalıp çıkınca, yüzünde nurani
bir parlaklık olur, onu gören gözleri kamaştırırdı” gibi sözlerle tavsif
edilmiştir. “Cemaleddin” sıfatını alması da bu hususiyeti sebebiyle olmalıdır.
Hulvî ”Lemezat”ında,
Seyyid Yahya’nın çocukluk yıllarında başından geçen şöyle bir menkıbeyi
nakleder: Bir gün annesi ile birlikte yolda gitmekte iken bir zat gelerek
elinden tutar, havaya kaldırır. Onu ümmetin seçkinleri ve sâdâtın büyüklerinin
bulunduğu manevi bir meclise götürür. Ortada kandil misali etrafa nur saçan bir
zatın yanına gelirler. İçlerinden birisi o nurani zattan Seyyid Yahya’yı
kendisine emanet etmesini talep eder. Bunun üzerine ona teslim ederler. O da
“Sen şimdi annenin yanına git, vakti gelince ben seni bulurum.” der. Seyyid
Yahya bir anda kendini annesinin yanında bulur.
Eserlerindeki derin ilmi
izahlardan, Seyyid Yahya’nın iyi bir tahsil gördüğü anlaşılmaktadır. Şamahı’dan
ayrıldığına dair bir bilgimiz olmadığına göre, tahsilini burada tamamlamıştır.
O devirde, burada iyi eğitim veren medreseler ve alimler olduğu bilinmektedir.
“Şifau’l-Esrar”da ilim aldığı dört mualliminin adını verir onları hayırla yad
eder. Bunlar; Şemseddin Ahsıketi, Hafızüddin el-Gerderi, Tacüddin ve Kudbeddin
es-Serabi’dir.
XIV. asır başlarında
Azerbaycan-Şirvan’da doğup gelişen Halvetiyye tarikatının merkezi, bu devirde,
Şirvanşahlar’ın payitahtı Şamahı şehrinde idi. Halvetiyyenin en büyük tekkesi
buradaydı ve mürşidi Şeyh Sadreddin Hıyavî de burada yaşamaktaydı. Seyyid
Yahya’nın çok genç yaşlarında iken tasavvuf ile tanışmasına karşılaştığı bir
hadise sebep olur. Şöyle ki; bir gün arkadaşları ile birlikte Çevgan oynarken
oradan geçmekte olan Halvetiyye dervişleri ile karşılaşır. Yahya, saygı
göstererek onların önünden geçmez. Onu tanıyan ve bu hareketinden oldukça
memnun olan sufiler, tarikatlarına girmesi ve ecdadı gibi velayet sahibi olması
için dua ederler. Gece mana aleminde Hz. Peygamber (s.a.v.) Seyyid Yahya’nın
elinden tutarak Şeyh Sadreddin’e teslim eder ve onun bundan sonra manevi babası
olduğunu, yolunun kendi yolu olduğunu, bu yoldan ayrılmamasını, ifade eden
tavsiyelerde bulunur. Gördüğü rüyanın tesiri ile Pirzadenin yanına gider ve
onun vasıtasıyla Şeyh Sadreddin’in dergâhına gider ve şeyhe bağlanıp müridi
olur. Babası, önceleri onun bu kararına karşı çıkarak sufilerle olmasını, dünya
işlerinden ilgisini kesmesini ve halvete çekilmesini hoş karşılamaz. Onu vazgeçirmeye
çalışsa da muvaffak olamaz. Bunun üzerine şeyhi tehdit etmek hatta zor
kullanmak düşüncesinde iken, Yahya’da gördüğü hal ve Şeyhle karşılaşması esnasında
şahit olduğu hadise karşısında teslim olarak şeyhin müridi olur.
15. ASIRDA MANA
ÂLEMİNİN PAYİTAHTI – BAKÜ
Seyyid Yahya, uzun yıllar
şeyhinin derslerine devam eder, halvetler ve zikirler ile seyr ü sülûkunu
tamamlayarak kâmil ve arif bir şeyh olarak yetişir. Şeyh Sadreddin’in vefatı
sonrasında, mürşidinin vasiyetine uyarak irşad makamına geçmesi gerekir. Ancak
ondan daha kıdemli olan Pirzade posta oturur. Seyyid Yahya’nın şeyhlik için
henüz genç olduğunu ileri süren yaşlı müridler de Pirzade’ye biat ederler.
Bunun üzerine Seyyid Yahya, şeyhinden intikal eden “sırr-ı esma” ile Şamahı’dan
ayrılır, Bakü’ye doğru yola çıkar.
Seyyid Yahya, 1420
civarında Şamahı’dan ayrıldığında Şirvanşahlar Devletinin başında Halilullah
Han bulunmaktaydı. Bu zaman diliminde ülkenin payitahtı da geçici olarak
Bakü’ye nakledilmiş idi. Celaleddin Süyûtî’nin adalet ve hamiyet sahibi bir
devlet adamı olarak övdüğü Halilullah Han, tasavvufî faaliyetlerini devam
ettirmesi için Seyyid Yahya’yı Bakü’ye davet ederek burada ağırlar ve sarayının
yanındaki Keykubat Mescidi’ni ona tahsis eder. Böylece Halvetiliğin İslam
dünyasında yayılmasına kaynaklık edecek tarihi hankâh burada tesis edilir.
Halilullah Han, tekke çevresinde, içinde halvethanelerin de bulunduğu bir
mescid, aile fertleri için de bir türbe yaptırır. Şirvanşah, ona büyük hürmet
ve muavenet gösterir. Seyyid Yahya da telif ettiği “Keşfü’l-Kulûb” adlı
eserini, adaletini övdüğü Halilullah Han’a ithaf ederek aralarındaki yakın
münasebeti gösterir.
Seyyid Yahya Şirvani,
1463’te veya 1466’da Bakü’de vefat etti. “Cânişîn-i cennet” ibaresi tarih
düşüldü.
Seyyid Yahya’nın kabri,
dergâhının kıble tarafında, sekiz köşeli olarak klasik üslupta inşa edilmiş
türbesindedir. XVI. Asırda Safeviler’in hücumları neticesinde zaptedilen
şehirle birlikte saray ve hankâh da tahribata uğrar. III. Murad’ın saltanatı
devrinde Bakü Osmanlı idaresine geçince Şirvan valisi Özdemiroğlu Osman Paşa
tarafından yeniden imar edilir ve hankâhın girişine, devrin ve bölgenin mimari özelliklerini
yansıtan bir tac kapı yaptırılır. Bu kapı halen ayakta olup Sultan Murad Kapısı
olarak anılmaktadır. Saray ve mescid Bakü’nün XIX. asır başlarında Rus işgali
esnasında ve 1918 Mart’ında Ermenilerin şehirde uyguladıkları katliamlar
sırasında tahrip olmuştur. Dergâhın avlusundaki şeyh kabirleri ile mescidin
kalan kısmı, Sovyetler döneminde tamamen ortadan kaldırılır. Külliyeden sadece Türbe
sağlam halde günümüze kadar gelmiş olup halen Şirvanşahlar Saray Müzesi
içindedir.
Seyyid Yahya’nın üç oğlu
olduğu bilinmektedir. Büyük oğlu Fethullah, babasından sonra bir sene kadar
dergâhta şeyhlik yapmıştır. Ortanca oğlu Emir Gülle’dir. Seyyidin küçük oğlu
Nasrullah Şirvanî, Kırım Hanı tarafından davet üzerine Kırım’a gitmiş, burada
kendisine tahsis edilen tekkede şeyhlik ve nakibü’l-eşraflık yapmıştır.
Halvetiliğin Kırım ve civarında onun tarafından yayıldığı Şeyh Hasan Kırımî
tarafından nakledilmiştir. Dergahta daha sonra şeyh olan Afyonlu Şükrullah
efendi ve Kemaleddin Şirvani bilinen son şeyhlerdir.
Merhaba.İyi günler Hocam.Ben bunu kaynak olarak kullanmak istiyorum.Tam olarak ne yazacağım adını?yani bu kitap mı makale mi?
YanıtlaSil