Azerbaycan-Şirvan kültür
coğrafyası, tarih boyunca Anadolu’yu besleyen ilim, sanat ve irfan
kaynaklarımızdan biri olmuştur. Selçuklu ve Osmanlı tasavvufunun beslendiği
kaynak bölgelerin başında, Horasan’dan sonra Azerbaycan gelmektedir. Tasavvuf
tarihimizde silinmez izler bırakan, Şems-i Tebrizi, Ahi Evran, Geyikli Baba,
Nimetullah Nahcuvani, Gülşehri, Sinaneddin Erdebili, Nakkaş Baba, Abdülmecid
Şirvani, İsmail Şirvani, Mir Hamza Nigari gibi arifler bu bölgeden Anadolu’ya
hicret etmişlerdir. Yine, Bakü ve Erdebil’de gelerek burada Seyyid Yahya
Şirvani, Sadreddin ve Hoca Ali Erdebili gibi mürşidlerin mana ikliminde yetişen
Hamidüddin Veli, Bahaeddin Erzincani, Dede Ömer Ruşeni, Habib Karamani Alaeddin
Rumi gibi Hak aşıkları, Anadolu’yu manen fethetmişlerdir.
HALVETİYYE’NİN MİMARLARI
Sühreverdiyye, Ebheriyye
ve Zahidiyye tarikatlarının bir devamı olarak XIII. asır sonlarında, Şirvan’da
tesis edilen Halvetiyye’nin tarihi teşekkül süreci incelendiğinde, bu yapıda
derin tesirleri olan dört büyük mana mimarının adı karşımıza çıkmaktadır.
Bunlar:
Ebu’n-Necib Abdülkahir Sühreverdi
(v. 563/1168),
İbrahim Zahid Gilani (v. 681/1282),
Ömer Halveti (v. 750/1350) ve
Seyyid Yahya Şirvani (v.1464)’dir.
Bu dört şeyhin tarihçeyi
hayatlarına çok kısa bir nazar gezdirirsek şunları tespit edebiliriz. Selçuklular
devrinin mütefekkirlerinden Abdülkahir Sühreverdi, Zencan yakınlarındaki
Suhreverd beldesinden birçok büyük alim, filozof, sufi ve hattat gibi nadire-i
fıtrat çıkarmış bir aileye mensup büyük bir şahsiyettir. Bağdat Nizamiye
Medresesinde hem talebe hem de müderrislik yapan Şeyh Ebu’n-Necib, zaman zaman karşılaştığı
mali sıkıntılar karşısında sakalık yaparak ilim-irfan hizmetinden dûr
olmamıştır. Meşhur sufi, Şihabeddin Ebu Hafs Ömer Sühreverdi’nin hem amcası hem
de mürşidi olmanın yanında İşraki felsefenin kurucusu Şihabüddin Yahya
Sühreverdi (maktul) ile de akrabadır. Şeyh Ebu’n-Necib’in yetiştirdiği mana
sultanları Ömer Sühreverdi, Sühreverdiyye tarikatını Bağdat’da, Kutbeddin
Ebheri (v. 622/1225) ise Ebheriyye tarikatını
Şam’da tesis edeceklerdir.
İlmi tasavvufun
temsilcileri olarak İslam dininin ledünni mana boyutunu temsil eden bu alim-sufi
şahsiyetler, Hindistan’dan Anadolu’ya, Azerbaycan’dan Afrika’ya kadar yayılan irfan
medeniyetinin tesisinde öncülerden olmuşlardır. Ebheriyye mektebi, bu bölgedeki
safahatını Rükneddin Sincasi (v. 628/1230?) ve
Şihabüddin Tebrizi (v. 702/1302?) ile
Azerbaycan’da devam ettirmiş, Tebriz’li Seyyid Cemaleddin (v. 652/1255?) ile Aras nehrinin ötesine, yani Güney
Kafkasya’ya geçerek Halvetiyye’nin tohumlarını bu bölgeye serpmiştir.
Seyyid Cemaleddin’in
yetiştirdiği İbrahim Zahid Gilani, Lenkeran’ın Siyaverud beldesinde doğmuştur.
Son derece takva ve zühd içinde yaşadığı için Zahid diye isimlendirilen şeyh,
Halvetiyye ve Safeviyye’nin babası sayılır. Safiyyüddin Erdebili ve Ahi
Muhammed Halveti’yi yetiştiren bu büyük sufi, Halvetiyye ve Safeviyye
taifesinin mürşid-i ammı olarak kabul edilir. Zira bu iki tarikatın en mühim
prensibi olan “Esmayı-Seb’a” zikrini, yani Allahın yedi ismi ile seyr-i süluk
prensibini ilk uygulayan odur. Şafii mezhebine mensup olan şeyhin birisi
Lenkerana bağlı Şıhakeran köyünde diğeri ise Gilan’ın Lahican beldesinde iki
kabri vardır ve halen ziyaretgahtır.
İbrahim Zahid’in halifesi
Ahi Muhammed (v.713/1313), Halveti adını alan ilk
şeyhtir. Lenkeran veya Lahican’da yetiştikten sonra Harezm’e gönderilir. Orada
hizmet ettiği için Harezm Halvetiliğinin kurucusu kabul edilir. Halvetiyye’nin
piri Ebu Abdullah Ömer Halveti’yi beraberinde götürerek burada yetiştirir. Her
ikisi de Şirvan’ın meşhur Şeyhzadeler neslindendir.
PİR-İ EVVEL ÖMER
HALVETİ.
Diğer tarikat pirleri ile
karşılaştırıldığında Halvetiyye pirinin hayatı hakkındaki biligiler hepsinden
daha az ve mübhemdir. Öyle ki, Pir Ömer’in doğduğu, yaşadığı ve vefat ettiği
yerler hakkındaki bilgiler dahi çelişkili, hatta kabrinin yeri dahi tam olarak belli
değildir.
Tasavvufa
intisabına sebep olan hadiseyi Hulvi, Lemezat’ta şöyle nakleder. Gençliğinde at
binmeye ve askerliğe büyük merakı olup bu sebeple zaman zaman askeri seferlere
katılırmış. Bir savaşta birliği mağlub olur ve herkes gibi o da canını
kurtarmak için kaçarken pusuya düşürülür. Ölümle yüz yüze geldiğ anda bir hal
olur, ceddinin ruhaniyeti karşısında belirerek ona hitaben; "Ey Ömer! Ya
yolumuzda olursun veya bu eşkıyâ senin başını keser!" der. Ömer Halveti,
irfan yolunu seçtiğini bildirerek ecdadının ruhaniyetinden istimdad eder. Bu
vaziyetten kurtularak bütün bir gece at sürerek seher vakti Ahi Muhammed’in
talebeleriyle birlikte sohbet ettiğini yere ulaşır. Şeyh ona hitaben
"Elhamdülillah, seni bize bağışladılar. Biz de seni dervişliğe kabul
ettik" diyerek onu karşılar. Bu menkıbe onun gençlik hayatı hakkında bir
kısım bilgileri ihtiva etmektedir. Menkıbede geçen hadisenin, şeyhin gençlik
zamanı ve mekanı nazara alınırsa İlhanlılar zamanında olması muhtemeldir.
Pir Ömer, tabiatla çok
yakın olan bir zattır. Onun dağlarda ve ormanlarda geçirdiği halvet seansları
meşhurdur. Sadece tekkede ibadet etmekle yetinmez, sık sık dağlara çıkar, kırlarda
ibadet eder ve halvete çekilirmiş. Bu şekilde zikrettiğinde, dağlardaki kuşlar
ve diğer hayvanlar, etrafını çevirip, halka oluşturarak, sonuna kadar
dinlerlermiş. Menkıbelerde onun tabiatla iç içe olma anlayışını aksettiren
rivayetler çoktur. Şeyh olmasında da böyle bir hadise
anlatılır. Şöyle ki, Ahi Muhammed’in vefatından sonra şeyhin vasiyetine uyarak müridler,
ona tabi olmak isterler. Ömer Halvetî bu teklifi red ederek birçok defa yaptığı
gibi dağlara gider ve bir ağaç kovuğunda halvete girer. Ancak bu sırada kaçan
hırsızları yakalamaya çalışan korucular tarafından orada saklandığı düşünülerek
hırsız zannıyla tutuklanır. İdam edilecekken kim olduğu anlaşılır ve serbest
bırakılır. Bu hadisenin ilahi bir ikaz olduğunu anlayan Pir Ömer dergaha gelir
ve posta oturur.
Yolunun Halvetiyye adıyla
anılmasının sebebi de halvete olan düşkünlüğü sebebinden olmuştur. Halvetiyye’nin
bazı usullerini ve tacın şekli onun tarafından tayin edilmiştir. Rivayete göre kırk
defa Erbaini tamamlamasının ardından mana aleminde dört terk ve kırk dallı
tac-ı şerif Allah Resulü (s.a.v.) tarafından başına giydirilmiştir. Tacın
şeklinin birçok yorumu olsa da yaygın olanı, dört terkin İhlâs suresinin ayet
sayısına, kırk dalın ise Erbaine işaret olmasıdır.
Pir Ömer Halveti, Harezm’den
başka Heri, Tebriz ve Hoy taraflarında bulunmuş bir ara Mısır’da yaşamış ve
burada iken yedi defa hacca gitmiştir. Rivayete göre, Celayirli Sultanı Üveys (1356-1375)’in
daveti ve ricası üzerine Tebriz’e gelirken yolda vefat
etmiştir. Pirin hayatının
sonlarında Şirvan’a geldiği ve burada vefat ettiğine dair karineler vardır.
Tarikatın ondan sonraki dönemde bu bölgede devam etmiş olması yanında, Şeyh
Yusuf Mahdum Şirvani de onun Şamahı yakınlarındaki Avahıl’dan olduğuna işaret
etmiştir. Gerçekten de burada “Ömer Sultan” diye bilinen bir kabrin olması bu
ihtimali kuvvetlendirmektedir.
Halvetiyye irfanını Pir
Ömer sonrasında Şirvan’da devam ettiren mürşidler sırasıyla; Ahi Emrem (v.800/1398?), İzzeddin Türkmani (v.812/1410) ve Sadreddin Şirvani’dir (v.826/1423-24). Ahi Emrem Kırşehir’de yaşamış olup
hayatı hakkındaki bilgiler Gülşehri ile örtüşmektedir. Sadreddin’in
halifelerinden İlyas Amasi, pirdaşı Seyyid Yahya Şirvani öncesi Halvetiliğin
Anadoluda’ki temsilcisidir. Onun halifeleri Amasya ve çevresinde Halvetiliği
yaymışlardır.
نشكركم علي هذا المجهود الضخم فهل الي سبيل الي ترجمت ذلك الي اللغة العربية لأن ترجمة قوقل مش دقيقة
YanıtlaSilوشكرا سيدي الأستاذ الدكتور محمد رحتيم
السيد ابراهيم الغريزي
alsayed ibrahim