HALVETİYYE SUFİLİĞİNİN ŞİRVAN’DA
TEŞEKKÜL DEVRİ
ŞABAN-I VELİYE UZANAN YOLUN KURUCU
ŞAHSİYETLERİ
Doç. Dr. Mehmet RIHTIM
Qafqaz Üniversitesi
Bakü/Azerbaycan
ÖZET
XIII. asırda Sühreverdi-Ebheri ekolünden gelen Şeyh
İbrahim Zahid Gilani, Azerbaycan’ın Lenkeran şehri yakınlarına gelerek, burada
bir tekke tesis eder. Halvetiyye ve Safeviyye tarikatlarının kurucuları olacak
müridlerini bu tekkede yetiştirir. Bunlardan Pir Ömer, Halvetiyye adını alacak
bu irfani mektebi Herat, Tebriz ve Şirvan bölgelerinde yaymaya çalışır. Bu
süreçte Halvetilik önce Herat’ta sonra da Şirvan’da zemin bulacaktır. Şirvan’da
bölgenin mahalli bir sufi mektebi haline gelerek bir asra yakın durağan bir
devir geçiren Halvetilik XV. Asrın başlarında yeni bir devre girer. Şirvanşah
tarafından himaye gören tarikatın genç mürşidi Seyyid Yahya Şirvani tarafından
Bakü’de yeniden sistemize edilerek gelişimini tamamlar ve yayılma dönemine
girer. İkinci kurucu olarak anılan Seyyid Yahya’nın ilmi ve edebi kişiliği
sayesinde bir cazibe merkezi haline gelen Bakü’ye Aydın, Erzincan, Karaman,
Çankırı, Kastamonu, Bursa gibi bölgelerden gelen ilim erbabı şahsiyetler
tarafından Anadoluya taşınan Halvetilik kısa sürede Balkanlar, Orta Doğu
Kafkasya ve Afrika’da yayılarak büyük
bir ilmi-irfani hareketin oluşmasına sebep olur. İnanç yapısı ve tasavvufi
anlayışının Türk insanının ruhi yapısına uygun olması sebebiyle Osmanlı devlet
ricali ve halkı tarafından rağbetle karşılanan bu irfani mektebin zamanla
kırktan fazla şube ve kolu oluşmuştur. Halvetiyye
tarikatı Kastamonu’ya İlk defa Şirvani’nin müridi Seyyid Ahmet Sünneti
tarafından getirilmiştir. Daha sonra Cemaliye Şubesine mensup Şaban-ı Veli
tarafından kurulan Şabaniye kolundan yetişen arifler burada önemli bir
medeniyet havzası meydana getirmişlerdir. Tebliğimizde bu irfani mektebin
Şirvan’da teşekkül süreci, önemli temsilcileri, birinci ve ikinci kurucuların
hayatı, faaliyetleri, Halvetiliğin Anadolu’ya ve özellikle de Kastamonu’ya intikal
yolları anlatılacaktır.
ANAHTAR KELİMELER: Halvetiyye, Shirvan, sufi, Ömer
Halveti, Seyyid Yahya Shirvani,
ORGANISATION PERIOD OF KHALVATİYYAH SUFISM IN SHIRVAN,
INSTITUTOR INDIVIDUALS ON THE WAY WHICH REACHES TO
SHABAN-I VELI
ABSTRACT
Sheikh İbrahim Zahid Gilani who is from
Suhreverdhi-Ebheri order had came near Lenkheran city in 13. century and
established a dervish lodge here. He had educated his dervish
who will be the institutors of Khalwatiyyah and Safawiyyah orders on this dervish lodge. One of these dervish’s,
Pir Omer had tried to spread this wise school, where will be named Khalwatiyyah
later, in regions of Herat, Tebriz and Shirvan. Meanwhile, Khalwatiyyah had
been taking place firstly at Herat and then, at Shirvan. Khalwatiyyah which is
in a constant period and became a local sufi school of region in Shirvan, had
entered to a new period at the beginning of 15. century. It had been completed
its progress by being resystematized by Seyyid Yahya Shirvani who is a young sufi master protected by Shirvanshah and had
entered to expansion period. Khalwatiyyah which had spreaded to Anatolia by
scholarly individuals came from some regions as Aydın, Erzincan, Karaman,
Çankırı, Kastamonu, Bursa to Baku where had became attraction center owing to
scholarly and literal characteristic of Seyyid Yahya who is called the second
institutor, had spreaded in the Balkans, Middle East Caucasia and Africa in a
short time and resulted to a major scholarly movements. The school which is
demanded by Ottoman government and society because that its belief structure
and sufistic perception is appropriate to the characteristics of Turkish people, had extended to more than
fourty sections and subsections in time. Khalwatiyyah which had been firstly
brought to Kastamonu by Seyyid Ahmet Sunneti, dervish
of Yahya Shirvani, generated an essential civilisation center here with
intellectuals from the subsection of Shabaniyye established by Sheikh Shaban-ı
Veli, member of Cemaliyye section. On the rescript; there will be the
organization process of this scholary school in Shirvan, its crucial representatives,
lifestories of the first and second institutors and their actions, transition ways of Khalwatiyyah from here to Anatolia and
Kastamonia mentioned.,
KEY WORDS: Khalwatiyyah, Shirvan, Sufi,
Omar Khalwati, Sayyid Yahya Shirvani.
A. GİRİŞ: HALVETİLİĞIN İLK TEŞEKKÜL SÜRECİ.
Hz. Peygamberin hayat tarzını en iyi
şekilde anlayıp uygulayan Hz. Ali efendimizle birlikte başlayan zahid sahabe ve
tabiin tarafından temsil edilen tasavvufi tefekkürün ilk 150 yıllık devrine
“Zühd dönemi” denilir. Bundan sonra “Tasavvufi dönem” başlar ki bu devir; IX-XI.
Asırları ihtiva eden bir süreçtir. XII. Asırda tasavvufi düşünce tarikatlar adı
altında müstakil mektepler halinde müesseseleşmeye başlar. Bu
asırda müesseseler halinde mektepleşen tasavvufi hareketin “Tarikatlar Dönemi”
başlar. 1168’de vefat
eden Sühreverdli büyük sufi Şеyh Ebu’n-Necib Abdulkаhir
Sührevеrdi Tasavvufi
devrin sonlarında, Tarikatlar devrinin başında yaşamıştır. Bu devirde, ilk
olarak tesis olunan tarikatlardan Sühreverdiyye Şeyh Ebu’n-Necib’in halifesi
Ebu Hafs Şihabüddin Sühreverdi tarafından kurulmuştur. Ebu’n-Necib’in diğer
halifesi Kutbeddin Ebheri tarafından ise Ebheriyye tarikatı kurulmuştur. Adı
geçenlerin hepsi de Azerbaycan coğrafyasında doğmuş sufilerdir. Bu mekteblerin bir
devamı olarak kurulan Zahidiyye, Safeviyye ve Halvetiyye XIII. ve XIV.
Asırlarda yine Azerbaycan bölgesinde doğmuş ve İslam dünyasında yayılmışlardır.
Halvetiyye’nin
tarihi oluşum safahatını takip etmek için tarikatın temsilcilerini manen
birbirine bağlayan silsilenamelere bakmamız gerekmektedir. Bu manevi zencirin
ilk bölümü olarak niteleyeceğimiz safha, Hz.
Peygamberden Şeyh Ebu’n-Necib Abdülkahir Sühreverdi’ye kadar olan bölümdür. Zühdi
ve Tasavvufi dönemleri içine alan bu bölümden sonra Tarikatların bir müessese
olarak teşekküle başladığı görülmektedir. Başlangıçtan itibaren Halvetiyye
silsilesinde, birinci kurucu Pir Ebu Abdullah
Ömer’e kadar on sekiz, ikinci kurucusu Seyyid Yahya Şirvanî’ye kadar ise yirmi
iki şeyh yer almaktadır. Tarikat-ı Aliyye-i Halvetiyye’nin Hz. Peygamber (sav) efendimizden başlayarak Seyyid Yahya Şirvani’ye
ulaşan manevi zincirin halkaları şu şekildedir.
- Seyyidü'l-Evvelin ve'l-Ahirin MUHAMMED
MUSTAFA (s.a.v.) (12/632)
- Ebu'l-Haseneyn İmam Ali bin Ebu
Talib (k.v.) (v. 40/660)
- Seyyidü't-Tâbi'in Şeyhu’ş-Şuyuh
Hasan el-Basrî (v. 110/729)
- Eş-Şeyh el-Habib bin Mahmud
el-Acemî (v. 156/774)
- Eş-Şeyhü'l-Kebir Ebu Süleyman
Davud bin Nasır et-Ta'î (v. 165/783 )
- Eş-Şeyhü'l-Fahim Ebu'l-Mahfuz
Maruf Ali el-Kerhî (v. 200/816)
- Eş-Şeyhü'l-Kerim
Ebu'l-Hasan Sırrı's-Sakatî (v. 253/867)
- Seyyidü't-Tâife-i Sûfıyye
Ebu'l-Kasım Cüneyd b. Muhammed el-Bağdadî (v. 297/910)
- Eş-Şeyh Ebu Ali Ahmed Mümşâd
ed-Dinaverî (v. 299/912)
- Eş-Şeyh Ebu Abdullah Muhammed
Dinaverî (v. 370/980)
- Eş-Şeyh Ebu Hafs Ömer Vecihüddin
el-Kadı el-Bekri es-Sühreverdî (v. 442/1050)
- Eş-Şeyh Ebu'n-Necib Ziyâüddîn
Abdülkâhir el-Bekrî es-Sühreverdî (v. 563/1168)
- Pir-i Tarikat-ı Ebheriyye Ebu
Reşid Kutbeddîn el-Ebherî (v. 622/1225)
- Eş-Şeyh Rüknuddin Ali bin Haydar
bin Muhammed Sincasî (v. 628/1230?)
- Eş-Şeyh Şihabüddîn Mahmud Tebrizî
(v. 702/1302?)
- Eş-Şeyh es-Seyyid Cemaleddîn
Muhammed Şirâzî, el-Ezherî (v. 652/1255?)
- Pîr-i Tarikat-ı Zâhidiyye-i
Halvetiyye İbrahim bin Ruşen, Zahid-i Gilânî (v. 681/1282)
- Eş-Şeyh Kerimüddîn Ahî Muhammed
el-Halvetî el-Harezmî (v. 780/1378?)
- Pir-i Tarikat-ı Halvetiyye
eş-Şeyh Ebu Abdullah Siracüddîn Ömer bin eş-Şeyh Ekmelüddîn el-Lahicî
eş-Şirvanî el-Halvetî (v. 750/1350)
- Eş-Şeyh el-Fani Ahî Mirem (Emrem)
el-Halvetî (v. 800/1398?)
- Eş-Şeyh Hacı İzzeddîn Mahmud bin
Mevdud bin Ahmed et-Türkmanî eş-Şamahî el-Halvetî (812/1410)
- Eş-Şeyh Sadreddîn eş-Şirvanî
el-Hiyavî (826/1423-24)
- Pir-i Sânî
Seyyidetü’t-Taifetü’l-Halvetiyye eş-Şeyh es-Seyyid Cemaleddin Yahya bin
es-Seyyid Bahaeddin eş-Şirvanî el-Bakuvî el-Halvetî (870/1466)
B. HALVETİLİĞİN
OLUŞUM SAFHALARI
Silsilede yer alan Ebu Hafs Ömer Vecihüddin ve Ebu’n-Necib
Abdülkahir Sühreverdi ile birlikte tarikatın Azerbaycan alakası başlamaktadır.
Çünkü adı geçen şeyhlerden itibaren, silsiledeki yer alan meşayihin büyük bir
ekseriyeti, Azerbaycan bölgesinde doğmuş veya burada yaşamış olanlardan
oluşmaktadır. Ayrıca, Halvetiyye’ye kadar ulaşan yaklaşık dört asırlık tarihi
süreçte, bu tasavvufi hareket bölgede geniş şekilde yayılmış ve yeni
tarikatların doğmasına vesile olmuştur. Bunlardan biri olan Halvetiyye
tarikatının, tarihi gelişim sürecinde en önemli bölümü olan Azerbaycan
safhasının beş dönemden geçtiğini görmekteyiz. Bunlar:
1. Abdülkahir
Sührevеrdi ve Kutbeddin Ebheri’den İbrahim Zаhid’e ( ХII-ХIII asırlar) - Mayalanma safhası
2. İ.
Zаhid’den
Pir Ömer’e
(ХIII. asır sonu-XIV. asır
ortaları) – Doğuş safhası
3. Pir
Ömer’den
Seyyid Yahyа’yа ( ХIV. Asır
ortası-XV. Asır ilk çeyreği) – Gelişme safhası
4. Seyyid Yahyа devri (ХV. Asır:
1420-1664)–
Olgunlaşma safhası
5. Seyyid Yahya’nın
halifeleri ve devamcıları (XV. Asır ikinci yarısı-XVI. asır) – Şubeleşme ve
Yayılma safhası
- MAYALANMA
SAFHASI
Şeyh Ebu’n-Necib Sühreverdi’den ibrahim Zahid
Gilani’ye: Bağdat-Tebriz-Astara
Sühreverdli Şeyh Abdülkahir ve onun müridleri
tarafından kurulan Sühreverdiyye ile Ebheriyye tarikatleri, iki asır sonra
Şirvan’da kurulacak olan Halvetiyye tarikatına kaynaklık yapacaktır.
Selçuklular devrinin başlarında yaşayan Şeyh Ebu’n-Necib Abdülkahir
Sühreverdi Bağdat Nizamiye medresesinde Isfahan’da Ahmed Gazzali, Ali ibn-i
Pinhan, Esad el-Miheni ve Ebu Ali el-Haddad’dan gibi alimlerden fıkıh, hadis,
tefsir ilimlerini tahsil etmiştir. Kadı Ömer Vecihüddin’den de tasavvuf
eğitimini tamamlamıştır.[1]
Bağdat’ta Dicle nehrinin batısında yaptırdığı hankahında ders okutmuş, sufi
davranışlarını sistemleştiren, meşhur “Adabu’l-Müridin” adlı eserini yazmıştır
ki bu eser Halvetiyyenin de temel referanslarından olacaktır. 545/1148’de
Nizamiye medresesinde müderris olarak da çalışmış daha sonra kendi tekkesini
kurarak burada tasavvuf tarihinin önemli simalarını yetiştirmiştir.[2]
Şeyh Ebu’n-Necib’in terbiyesinde
yetişen Ebu Hafs Ömer Sühreverdi (539-632/1144-1234), Sühreverdiyye
tarikatının, Kutbeddin Ebheri (vef.622/1225) Ebheriyye
tarikatının müessisi olmuşlardır. Buradan itibaren Azerbaycan mekânında, bu
tarikatlardan özellikle Ebheriyye ve ondan doğan tarikatlar geniş şekilde
yayılmışlardır. Halvetiyye tarikatı da bu silsilenin bir devamı olarak ortaya
çıkacaktır. Bundan ötürü bu devre “Mayalanma devri” diyebiliriz.
Ebheriyye silsilesi
Rükneddin Sincasi ile devam eder. Bu şeyhin yetiştirdiği sufiler arasında
Şems-i Tebrizi, Şihabüddin Sühreverdi (Maktul) ve Evhadüddin Kirmani gibi çok
önemli şeyhler vardır. Bu şeyh, Güney Azerbaycanlı olup Bağdâd’da ilim tahsil
etmiştir. Devrinde çok izzet ve hürmete nail olmuştur. Yüzü ve gözü yaşlı,
nefesi kutlu, bir aziz kişi olduğu söylenir.[3]
“Kelimât-ı Câmiü’l-Esrâr” ve “Nesâyîh-i Câmiü’l-envâr” adlı iki risale telif
eden Şeyh Rüknüddîn, 628/1230–31 tarihinde vefat etmiştir. Kabri Bağdad civarındadır.[4]
Ebheriyye silsilesi, Sincasinin müridi Şihabüddin Mahmud Tebrizi ve ondan sonra
da Seyyid Cemaleddin Tebrizi ile devam eder. Bu şeyh, Mısır’da Câmiü’l-Ezher’de
okuduktan sonra Tebriz’de şeyh Şahabüddîn’den tasavvuf eğitimi almış, daha
sonra Azerbaycan’ın Lenkeran ve Astara şehirleri arasında bulunan Penser
beldesine gelerek buradaki tekkesinde irşad ile meşgul olmuştur. Şeyh
Cemaleddin 760/1358-59 tarihinde yüz yirmi yaşında vefat etti.[5]
Kabri bu köyde halen mevcut olup,
ziyaretgâhtır. Cemaleddin Tebrizi, Ebheriyye ve Halvetiyye tarikatının Şirvan
ve Kafkaslarda yayılmasında köprü vazifesi görmüştür. Onun yetiştirdiği
halifelerinden en meşhuru, aynı zamanda postnişini olan Şeyh İbrahim Zâhid
Gilani’dir.
2. DOĞUŞ SAFHASI
Şeyh
Zahid Gilani’den Pir Ömer Halveti’ye: Lenkeran - Harezm
Haririzade Tıbyan’da Zahidiyye’yi
müstakil bir tarikat olarak zikretmekte ve Halvetiyye’yi Zahidiyye’nin bir kolu
olarak vermektedir.[6] Fazla
meşhur olmayan bu tarikatın piri, Ebû’s-Safvet İbrahim Zahid Gilani’dir. 615/1218
tarihinde Azerbaycan’ın Lenkerana bağlı Siyaverud köyünde doğmuştur.[7]
Bir müddet Şiraz’da, Şeyh Sadi Şirazi’nin yanında kalarak ondan ders almıştır.
Daha sonra Sadi’nin tavsiyesi ile Penser’e gelerek Seyyid Cemaleddin’e intisap
eder. Burada mücahede ve riyazetle kırktan fazla erbain çıkararak seyr-i
sülukunu tamamlar.[8] Gündüzleri
oruç tutar o haliyle tarlasında çalışır, geceleri de yatmayıp ibadetle ve nefsini
hesaba çekmekle geçirirmiş. Ucu demirli asasını çenesinin altına dayayarak,
uyanık kalmaya çalışırmış. Yılda iki kere erbaine girip, onbeş günde bir, beş
dirhem arpa unundan yapılmış bulamaçla iftar edermiş. Bu halde yirmi yıl devam
etmiş. Seyr-i sülukunu tamamladıktan sonra şeyhinin emri ile Lenkeran’ın
bugünkü adıyla “Şıhakeran” köyüne gelmiş ve Burada inşa ettirdiği hankahında
uzun müddet yaşayarak birçok mürid yetiştirmiştir. Yine burada 700/1300 tarihinde vefat etmiştir.[9] Şeyh Zahid’in biri İran’da; Gilan eyaletine bağlı
Lahican şehrinde, diğeri ise Azerbaycan’da; Lenkeran şehrinin Şıhakeran köyünde
iki kabri vardır. Lahican’daki kabir eski olup önemli bir ziyaret yeridir.
Şeyhin yolu Zahidiyye diye
adlandırılır olmuştur. Bunun sebeblerinden en önemlisi, şeyhin zikir şeklinde
meydana getirdiği yenilik olmalıdır. Zira, Zikr-i Esma-i Seb’a, yani Halvetiyye’de
adet olan Allah’ın yedi ismi “Lailahe illallah, Allah, Hu, Hakk, Hay, Kayyum,
Kahhar” ile zikretme usulü ilk olarak onun tarafından tespit edilmiştir.[10]
Halvetiyye tarikatının uzun müddet Zahidiyye-i Halvetiyye diye adlandırılarak
Zahidiyye’nin bir şubesi kabul edilmesinin sebebi, tarikatın bu süreçten
gelmesi ve Esma-i Seba zikri gibi bazı temel hususiyetlerin onun tarafından
tespit edilmiş olmasıdır. İbrahim Zâhid’in, yolunu devam ettiren birçok önemli
halifesi ve dervişi olmuştur. Bunlardan Ahi Muhammed ve Safiyyüddin Erdebili
kol başı sufilerdir.
Ahi Muhammed Halveti adını alan ilk
şeyhtir. Şeyhi tarafından Harezm’e gönderilmiş, burada uzun müddet irşad
faaliyetinde bulunmuştur. Daha sonra Azerbaycan’a gelmiş, ömrünün sonuna kadar
Heri’de kalmıştır.[11]
A. Camii onun için “Her zaman cehri zikir ile meşgul olurdu, sesi dört fersah
uzaktan gelirdi.” Demiştir.[12] 780/1378–79 tarihinde, yüz yaşını geçmiş iken
vefat etmiştir. [13] Ahi
Muhammed’in halifelerinden Kutbeddin Tebrizi, Timur zamanında İznik’e gelerek
burada yaşamış ve 818/1415–16 da orada vefat etmiştir.[14]
Hulvi’ye göre bu şahıs Kutbeddin İzniki diye meşhur, fıkıh ve tefsire dair
eserleri olan, Osmanlı alim ve sufisidir.[15]
Ahi Muhammed’in diğer halifesi Kars’lı Muhammed Kars’da müftülük yapmış ve
birçok eser telif etmiş âlim bir şahsiyettir.[16]
Ahi Muhammed’in yetiştirdiği en önemli şahsiyet, Halvetiyye’nin piri Ömer
Halveti’dir.
3.
GELİŞME SAFHASI
Pir-i Evvel Ömer Halveti’den Seyyid Yahya Şirvani’ye: Şamahı
Halvetiyye tarikatının ilk kurucusu Ebu
Abdullah Siraceddin Ömer el Halveti’dir. Babası; Şeyh Ekmeleddin Şirvan’ın ünlü
Şeyh ailelerinden birine mensuptur.[17]
Yusuf Müsküri’nin verdiği bilgiye esasen pir, Şamahı ve Lahıç beldeleri
arasında yer alan Avahıl köyünden olmalıdır.[18]
Bu aileden olan amcası Şeyh Ahi Muhammed Nur el-Halveti (vef.780/1378-79)’nin
yanında yetişti. Şeyh Ahi Muhammed Herat’a giderken onu yanında götürmüş ve
burada onun yanında tasavvufi eğitimini tamamlamıştır. Daha sonra seyahate
çıkarak Mısır ve Hicaz’da bulunmuş, bir müddet Tebriz ve Hoy taraflarında ilim
tahsili ile meşgul olmuştur.
Halvetiyye tarikatının kurucusu Pir
Ömer kabul edilir. Bunun sebebi tarikatın bazı hususlarının onun tarafından
tespit edilmiş olmasından mütevellittir. Yalnızlıktan hoşlanan Pir Ömer, Ahi
Muhammed’in vasiyetine rağmen şeyhlik makamını önce kabul etmemiş, ancak başına
gelen bir hadise üzerine, hata ettiğini anlayarak seccadeye geçmiştir. Bu hadise
Lemezat’ta şöyle anlatılır: “Dervişler Pir Ömer’e gelip şeyhin vasiyetini
söylerler. O bunlara iltifat etmeyip, yanına gelenleri reddeder. Dervişler onu
şeyhlerinin ruhaniyetine şikâyete ederler. Bu sırada bir eşkıya gurubu ortaya
çıkıp, çevre halkının mal ve mülkünü yağma ederler. Halk silahlanıp, askerî
kuvvetlerle birlikte eşkıya avına çıkarlar. Onlar da dağlara sığınırlar.
Bunları ararken Pir Ömer'i ağaç kovuğunda bulup, şaki diye tutuklarlar. Onun
ağaç içindeki tevhid sesini, korkusundan titremesi zannederler. Sonra emniyet
kuvvetlerinin reisine haber gönderip, bir eşkıya yakaladıklarını bildirirler.
Reis "Hemen idam edin" diye haber gönderir. Şeyhi idama hazırlarken,
reisin hatırına bu şahsın Pir Ömer olabileceği gelir ve hemen şeyhin yanına
gelir ve ondan özür diler. Pir Ömer bu hadisenin Allah’tan bir uyarı olduğunu
düşünerek tekkeye gelip posta oturur.”[19]
Pir Ömer Heri’den sonra Hoy’a, Mısır
ve Hicaz taraflarına seyahatler eder.[20]
Mısır’da iken yedi defa Hacca gittiğine göre, burada yedi seneden fazla kalmış
olmalıdır. Kaynaklarda yer alan bir rivayete göre; Celayirli sultanı Üveys,
(v.1356-57) in marifeti ile Heri’ye getirilir ve bir süre sonra burada vefat
eder.[21]
Başka bir rivayette ise şeyh yolculuk esnasında Hoy ile Tebriz arasında vefat
eder. Cenazesi Tebriz’e getirilirerek "Mîr Ali" türbesi civarında[22]
veya Tebriz yakınlarındaki Gıyaseddin
mezarlığına defnedilir ve kabrinin üzerinde büyük bir türbe yapılır.[23]
Yetiştirdiği halifelerinin çoğunun Heri ve Güney Azerbaycan’lı olması bu
bölgede kaldığını doğrulamaktadır. Pir Ömer’in bu gezilerden sonra Şirvan’a
gelerek vefatına kadar sakin bir yer olan Şirvan’ın Avahıl köyünde yaşamış olması
da muhtemeldir.[24] Pirin
vefat tarihi hakkında çelişkili bilgiler vardır. Lemezat’ta 800/1397-98 olarak
verilir.[25] Sefine
müellifine göre ise veladeti 748, hayat müddeti 75, vefatı 823 dir.[26]
Kendisinden sonra tarikat silsilesi Ahi Mîrem el-Halvetî tarafından devam
ettirilmiştir. [27]
Pir Ömer halveti sevmesi, bir ağaç
kovuğunda halvete çekilmesi ve halvetle alakalı hassasiyeti, tarikatında
halvetin en mühim esaslarından biri olmasını sağlamış ve yolunun Halvetiyye diye
isimlendirilmesine sebep olmuştur. Pirin tarikata kazandırdığı özelliklerden
bir diğeri de Halvetiyye dervişlerin başlarına giydikleri “Tac”ın, yani emamenin
şeklidir. Hz. Peygamber tarafından şeyhin birbiri ardınca kırk erbaini
tamamladıktan sonra rüyasında, başına dört terk ve kırk dal şekilli tac
konulmuştur. Halen Halvetiyye’de bu sembol kullanılmaktadır.
- OLGUNLAŞMA
SAFHASI
Pir-i Sani Seyyid
Yahya Şirvani: Bakü
Halvetiyyenin tekamülü ve intişarı
Pir-i sani Seyyid Yahya Şirvani hazretlerinin gayreti neticesinde
gerçekleşmiştir. Seyyid Yahya, XIV. asrın sonlarında Şirvan’ın payitahtı
Şamahı’da doğmuştur. Tam adı es-Seyyid Cemaleddin Yahya bin es-Seyyid Bahaeddin
eş-Şirvani eş-Şamahı el-Bakuvi’dir. Musa Kazım soyundan olup babası Seyyid
Bahaeddin Şirvanşahlar’ın Nakibu’l Eşrafıdır. Ataları da hep nakib vazifesinde
olmuşlardır.[28] Seyyid Yahya’nın
iyi bir tahsil devresi geçirdiğini Türkçe, Farsça ve Arapça eserler yazmış
olmasından anlaşılmaktadır. Yine eserlerinden medreselerde okutulan alet
ilimlerinin yanı sıra, İslami ilimleri, hususi ile de Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Kelam
gibi ilimleri mükemmel bildiği anlaşılmaktadır.[29]
Seyyid Yahya, tasavvufi eğitimini de Şamahı’da almıştır. Henüz gençlik çağının
başlarında karşılaştığı bir hadise ve gördüğü rüya üzerine devrin Halvetiyye
şeyhi Sadreddin Hıyevi’nin müridi olmuştur. İlim tahsilinin yanı sıra Seyr-i sülukunu
tamamlamıştır. Şeyh Sadreddin, vefatından önce müridlerine, Seyyid Yahya’yı
halefi olarak tavsiye etmiş, ancak yaşlı müridleri tarafından seccadeye Pirzade
geçirilmiştir. Bunun üzerine Seyyid Yahya tasavvufi bir olgunluk ve tevekkülle,
Şamahı’dan ayrılmıştır. Bu sırada, Şirvan’ın hâkimiyetinde bulunan Halilullah
Han, Seyyid Yahya’yı Bakü’ye davet ederek görüşmüş, sarayı yanındaki Keykubad
mescidini ona tahsis etmiştir.[30] Suyuti’nin adalet ve faziletini takdir ettiği Şirvanşah
Halilullah, ülkesinin imarı, halkının huzur ve refah için çalışan himmet sahibi
bir emirdir. Onun devrinde Şirvan’ın en huzurlu zamanlarını yaşadığı nakledilir.[31]
Zaman zaman tekkeye gelerek derslere iştirak eden Halilullah’ın bu başarısında,
kırk yıldan fazla yakınında olan Seyyid Yahya’nın önemli katkısı olduğu
şüphesizdir. Seyyid Yahya kendisine uzun ömür için dua edenlere; “Halilullah
hana dua edin zira benim ömrüm ona bağlıdır” dermiş. Nitekim Halilullah Han’dan
dokuz ay sonra Seyyid Yahya vefat etmiştir. [32]
Seyyid Yahya hazretleri bütün
hayatının tasavvufi zühd ve mücahede içinde geçirmiştir. O, çok sıcak aylarda,
azıksız ve susuz sahralara çıkar, oralarda günlerce kalır, ibadetle meşgul olurmuş,
Öyle ki, yeme içmeyi on beş günde bir iftar edecek derecede az bir seviyeye
indirmişti. Hatta vefatından önceki son altı ayda hemen hiçbir şey yemediği
nakledilir.[33] Seyyid
Yahya hicri 866/1463-64 de Baku’de vefat etmiştir.
Seyyid Yahya,
yazdığı yirmi civarındaki eserle, Halvetiyye’nin prensiplerini ve felsefesini
ortaya koymuştur. Böylece bu tarikatın düşünce sistemi ve usulleri, değişmeden
günümüze kadar gelebilmiştir. O, Halvetiyye tarikatında, Arap, Fars ve Türk
lisanlarında eser veren ilk şahsiyettir. Müridlerin günlük olarak okumaları için tertip ettiği
“Vird’ü-Settar”, sahasında yazılmış en güzel eserlerin başında gelir. Eser,
nesir olduğu halde bir şiir gibi akıcı ve kafiyelidir. Bu sebepten Müslümanlar
tarafından en çok okunan ve üzerine en çok şerh yazılan vird unvanını kazanmıştır.
Vird’ü-Settar’ın asıl şekliyle okunmasında büyük ısrar ile devam ettiren, Şeyh
Şaban-ı Veli olmuştur. Ömer Fuadi de bu esere türkçe kıymetli bir şerh
yazmıştır.
Farsça eserlerinin büyük bir bölümü nazım
şeklindedir. Mesnevi kaside ve gazel tarzında edebi değeri olan şiirler
yazmıştır. Onun şiirlerinde, Hallac’ın ve Nesimi’nin coşkusunu, Mevlana’nın ve
Attar’ın hikmetini ve tefekkürünü hissetmek mümkündür. Seyyid Yahya’nın
şiirlerinde sadece tasavvufi konular işlenmiştir. Türkçe olarak yazdığı tek
eseri “Şifa el-Esrar”dır. Bu eser, onun en geniş ve hacimli eseridir. Eserde
bir müridin mürşitliğe giden yolda aşması gereken yetmiş makamdan söz edilerek
bu makamların neler olduğu açıklanır. Yine bu makamlara ulaşmak için yapılması
gereken vazifeler anlatılır. Tasavvuf yolunun takipçileri için ilmin mutlak
gerekli olduğu sık sık vurgulanır. Hakiki şeyh ile sahte şeyhlerin vasıfları
anlatılarak hakiki bir şeyhe tabi olmadan bu yolda gidilmeyeceği söylenir.
İbadetlerin Batıni manaları, zikrin çeşitleri ve hikmetleri, şeyhin ve müridin
vasıfları izah edilir.
Şifaü’l-Esrar’da bir Şeyhin
vasıflarını anlatırken: “eğer kalbinde dünya sevgisi belirmiş ise gusl etmek
farzdır. Ahiret düşüncesi gelse abdest almalıdır” der.[34]
Bu, Seyyid Yahya’nın zühdi mesleğidir.
Yoksa fıkıhta böyle bir mesele yoktur. Dede Ömer Ruşeni, Divanında Seyyid
Yahya’yı vasfederken onun dünyaya bakışını şöyle anlatır;
Gusl eder idi, gönlüne nagah,
Gelse idi hayali ukbanın.
Ab-i dest alır idi, geçse idi,
Hatırasından
hadisi dünyanın.[35]
Onun manevi vasıflarını anlatan Ömer
Fuadi, buna benzer bir ifadeyi Şaban-ı Veli’nin dilenden, şöyle nakleder: “Seyyid
Yahyâ Sultân bir mürşid-i dilîr ve kâmil-i bî-nazîr idiler ki, kuvâ-yı nefsiyye
vü rûhiyyeleri ve kuvâ-yı kalbiyye ve akliyyeleri gışş-ı mâsivâdan pâk ü
müberrâ ve mir'ât-ı kalb-i cihân-nümâları nazargâh-ı Hudâ olmakla feyz-i
Rahmânîden ve tecellî-i Rabbânîden bir an dûr olmazlardı. Ve dahi hazret çok
menâkıb ve kerâmâta mazhar olmuşlardır.”[36]
- YAYILMA
VE ŞUBELEŞME
SAFHASI
Seyyid Yahya Şirvani’nin
Halifeleri Devri: Anadolu
Seyyid Yahya’nın kaynaklarda yirmi
bine yakın müridi olduğu, bunlardan üç yüz altmışının hilafet aldığı
bildirilmektedir. Bunlardan bildiklerimiz: Muhammed Bahaeddin Erzincanî, Dede
Ömer Ruşenî, Habib Karamanî, Pir Şükrullah, Alaaddin Rumî, Yusuf Ziyaeddin
Müsküri, Seyyid Ahmed Sünneti’dir. Halifelerinin
önde gelenleri XV. Yüzyılda Anadolu’dan gelen şahsiyetler olmuştur. Onların
birçoğu şeyhlerinin tavsiyesi ile yeniden Anadolu’ya dönmüşler ve Halvetiliği buralarda
yaymışlardır. Bu şeyhler ile onların sonraki devamcılarının yetiştirdiği
mürşitler ordusu, Halvetiliği İslam dünyasının en büyük tarikatlarından biri
haline getirmişlerdir. Zamanla kırktan fazla şube ve kola ayrılan Halvetilik,
en çok müntesibi ve tekkesi olan tasavvuf mektebi olarak, manevi dünyamızın ve kültür
tarihimizin şekillenmesinde ve zenginleşmesinde önemli katkılarda bulunmuştur.
Halvetiyye tarihçileri tarafından
kabul edilen ve dile getirilen husus tarikatın Anadolu’da yayılmasının Seyyid
Yahya marifetiyle olduğudur. Halvetiyyenin yayılış seyrini geriye doğru takip
ettiğimizde sadece Anadolu değil bütün İslam dünyasında tarihen ve halen var
olan kolların ve şubelerin hepsinin Yahya Şirvani hazretlerine dayandığı
görülmektedir. Yani Yahya Şirvani’den başka bir kolun devam ettiği görülmemiştir.
Yine dikkat çeken bir husus bu yayılışta bir şube hariç hepsi Anadolu üzerinden
gerçekleşmiştir. Bu tek istisna ise Aydınlı Dede Ömer Ruşeni tarafından kurulan
Ruşeniyye şubesidir. Akkoyunlular zamanında Ruşeni tarafından Tebriz’de tesis
edilen bu şube, daha sonra birkaç koldan Mısır’a intikal etmiştir. Buradan çıkan
kolların en meşhuru Ruşeni’nin halifesi meşhur Diyarbekirli İbrahim Gülşeni’nin
tesis ettiği Gülşeniyye’dir. Bu kol daha sonra Kahire’den İstanbul, Edirne,
Diyarbekir ve Balkanlara intikal etmiştir. Halvetiyye’nin Anadolu’ya intikal
yolları, Seyyid Yahya Şirvani hazretlerinin şu halifeleri vasıtasıyla olmuştur.
1. Alaeddin Halveti – Edirne, İzmir, Karaman
2. Habib Karamani – Ankara, Konya, Amasya
3. Bahaeddin Erzincani – Erzincan’dan halifeleri vasıtasıyla
Amasya, Kayseri, İstanbul,
4. Çankırılı Hamza -
Çankırı
5. Seyyid Ahmet Sünneti - Kastamonu
6.
Şeyh Yusuf Mahdum
Muskuri’nin Şirvan’da devam ettirdiği Halvetiyye kolu ise onun silsilesinden
gelen dördüncü şeyh Abdülmecid Şirvani tarafından Tokat-Zile tarikiyle yine
Anadolu’ya intikal ettirilmiştir ki bu koldan Halvetiyye’nin Sivasiyye ve
Şemsiyye kolları doğmuştur.
Şeyh Şabanı
veli hazretlerinin menakıbnamesinde yer alan bir bilgi Halvetiyye’nin
Anadolu’ya intikali hakkında çok değerli bilgiler vermektedir. Ömer
Fuadi, Menakıbnamede Şaban-ı Veli’den naklen şöyle demektedir: “Seyyid Yahyâ
Hazretleri diyâr-ı Acem'de vilâyet-i Şirvân kurbında Baku nâm kasabada halka
irşâd ederler iken diyâr-ı Rûm'da telkîn ve irşâda kâbil çok kimseler olduğuna
ilhâm-ı Rabbânî ile vâkıf olup ve ilm-i ledünnî ve ma'rifetullâh Rûm'da kuvvet
bulup ve kendilerin enfâs-ı tayyibelerinden Rûm'da çok kimseler irşâdla kemâl
bulup ber-murâd olacaklarına bi-feyzillâh ilm geldikde, Acemden kalkıp Rûm
semtine gelmeğin hâl-i nûrânîlerinden rûy-ı âleme ziyâ vermekle çok kimseler
tâlib-i fenâ ve râgıb-ı ma'rifetullâh olup, ol şem'-i cem'-i irfânın meclis-i erkânlarında
pervânevâr cem' olup sıdk-ı irâdetle ol sultâna dervîş oldular.”[37]
C. HALVETİLİĞİN KASTAMONUYA İNTİKALİ
a. Birinci İntikal: Kastamonu-Bakü-Kastamonu Hatti - Seyyid
Ahmed Sünneti
“ilimsiz bu yolda gidilmez ve hiçbir
şey bulunmaz”[38] diyen
Seyyid Yahya’nın halifelerinde ve sonraki Halvetiyye şeyhlerinde görülen önemli
bir hususiyet hemen hepsinin ilmiye sınıfından gelmiş şahsiyetler olmalarıdır.
Bu da Seyyid Yahya’nın ilmi kimliği ve ilim erbabı üzerindeki özel etkisini
gösterir. Bu konuyu aydınlatan bir bilgiyi yine Şaban-ı Veli’nin
menakıbnamesinde görmekteyiz. Anadolu’dan gelen müridleri tekke adabını
kitaplaştırmak isterler ve “Mi’yar-ı Tarika” adlı bir risale yazarlar, Seyyid
Yahya da bunu kabul ve tasdik eder. Bunların ilim erbabı kırk kişi olduğu menakıbnamede
şu şekilde kaydedilmiştir.[39]
“Seyyid Yahyâ Sultân, Rûm semtine çıkdıklarında ziyâde mücâhede ile bir
mertebe kemâlleri zâhir ve şâyi' oldu ki a'yân ve eşrâf ve fukarâ vü sulehâ
irâdet etdiklerinden gayrı ma'rifetullâha lâyık ve hakîk ve ilmde bahr-ı amîk
kırk nefer ehl-i ilm efendiler dahi teslîm-i tâmla dervîş olup cân u dilden
bendeleri oldular. Ve zikr olunan kırk nefer ehl-i ilm dervîşler kân-ı edeb ü
ehl-i takvâ oldukları ecilden, âdâb-ı tarîkat riâyet olunsun için bir
tarîkatnâme cem' edelim, dervîş-i sâdıklar ve tâlib-i mücâhidler onunla amel
etsinler diye ittifâk edip Hazret-i Sultândan izin taleb etdiklerinde onlar
dahi safâ ile izin verip dervîşler dahi şer'-i şerîf-i nebevînin sünnetine ve
müstehâb ve âdâbına müteallik kitâbları tetebbu' ve dikkatle nazar edip salâh
ve takvâ ve âdâb-ı tarîkat îcâb eder akvâl ve mesâili bulup cümlesi
"Mi'yâr-ı Tarîk" adlı bir kitâb te'lîf edip sultânın huzûr-ı
şeriflerine getirdiklerinde hüsn-i kabûlde vâki' olacak Şirvan'dan bile çıkan
muhtâr ve pîş-kadem dervîşler: "Bu hususa izin verdiniz mi?" diye
suâl etdiklerinde, Hazret dahi: "Ey ihvân-ı safâ! Rûm ulemâsından kırk
nefer ehl-i ilmler teslîm olup, tarîkimiz ihtiyâr etdiklerinden mâ'adâ
kuvvet-i tarîkat için mezhebimiz olan ehl-i sünnet ve cemâat üzre amel murâd
edicek, bu hâl bizim dahi maksûdumuz iken izin verilmeyip redd olunmak münâsib
değildir." diye cevâb verdiler. Ve dahi Rûmda ziyâde iştihâr bulup her
diyârdan çok tâlibler gelip telkîn ve irşâdlarıyla çok kâmil ü mükemmel
sultânlar ber-murâd olmuşlardır ki, icmâlen zikr olundu. Cümle kâmillerden biri
der-akab üçüncü bâbda menâkıbı zikr olunacak Seyyid Sünnetî Efendidir ki, kendi
sılaları nefs-i Kastamonu'ya hilâfetle göndermişlerdir.[40]
Yukarıda zikrolunduğu gibi, kırklardan
biri olan, Kastamonu’lu Ahmed Sünneti,
Seyyidliği ile beraber sünnete çok sıkı bağlılığından dolayı Seyyid Sünneti
diye meşhur olmuştur.[41]
Halvetiliğin Kastamonu’ya ilk intikaline vesile olan Sünneti, Alim ve fazıl bir
kimse olup, memleketindeki ulemadan ilmini ve tarikat şeyhlerinden seyr-i
sulukunu tamamlayınca onların: “Sende kabiliyet çoktur. Bundan sonrasını
irşada biz muktedir değiliz. Seyyid Yahya namında bir kutb-u fazıl ve mürşid-i
kamil çıkıp kemalat ile meşhur oldular. Şimdiden sonra feyz ve tahsiliniz
Allah’ın emri ile onlardandır” diye tavsiyesi üzerine Baku’ye doğru yola
çıkıp, yaya olarak gider. Ahmet Sünneti Bakü’de Hangaha yaklaştığında başındaki
yeşil sarığı çıkarır. Seyyid Yahya bu esnada kapıda gelenleri karşılayan
dervişlere: “Evlad-ı resulden gerçek bir talip gelir, onu karşılayıp içeri
getirin” der. Dervişler çıkıp beklerler, lakin başında seyyidlik alameti
olan yeşil sarıklı bir şahıs göremezler. Seyyid Ahmed edep, vakar ve kaygı ile
Seyyid Yahya’nın elini öpünce: “Derviş, amma yeşili niçin götürmedin?”
diye sorar. Sünneti: “Benim sultanım, hangahınıza canla hizmete geldim ve
hizmetten başka birşeye kadir değilim. Velakin evlad-ı rasulillahdandır diye
erkanda lazım olan hela hizmeti verilmeyip hangahınızda lazım olan hizmetim
eksik olur, tahsil ettiğim ma’rifetullah kemal bulmayıp nakıs kalır korkusundan
çıkardım” der. Bunun üzerine Seyyid Yahya: “Derviş! bu halis niyet ile
sen o hizmeti eda ettin, yeşil sarığını giy” der. Ahmet Sünneti, “Hâsılu'l-kelâm
Seyyid Yahyâ Hazretlerine nice eyyâm sıdk ve istikâmetle hizmet edip tahsîl-i
makâm ve tekmîl-i hâl-i tâm etmekle”[42]
Bakü’de Seyr-i sülukunu tamamlayınca, Seyyid Yahya tarafından Halvetiyye
tarikatının esasları üzerine halifesi olarak irşat vazifesiyle Kastamonuya
gönderilir. Burada şehrin dışında “Hisar arkası” denilen yerde bir cami ve
tekke yaptırıp uzun yıllar irşad hizmetinde bulunur.
Nakledildiğine göre; Şeyh Ahmed
Sünneti vefatına yakın seccadesinin boş kalacağını düşünerek üzülürmüş. Birgün
mana aleminde Hızır tarafından ona, seccadesinin Seyyid Yahya silsilesinden bir
kamil şahıs tarafından doldurulacağı ve kıyamete kadar kendisinin
unutulmayacağı bildirilmiş.[43] Nitekim vefatından sonra, uzun bir müddet
seccadesi boş kalmıştır. Daha sonra, Şeyh Şaban-ı Veli hazretleri gelerek irşad
hizmetine başlamıştır. Burası sonradan Şeyh Şaban camii adı ile anılır
olmuştur. Seyyid Ahmed Sünneti’nin kabri bu caminin kıble tarafında, sağ
cihettedir. vefatı: 864/1460’tır.[44]
b.
İkinci İntikal:
Bakü-Erzincan-Kastamonu Hattı Şeyh Şaban-ı Veli
Halvetiyye Tarikatının önce
Anadolu’da, daha sonra ise bütün İslam dünyasında gelişmesi ve yayılması en
ziyade Muhammed Bahaeddin Erzincani ile, onun halifeleri ve devamcıları
tarafından kurulan şubeler ve kollar vasıtası ile olmuştur. Şeyh Bahaeddin
Erzincani Bakü’de Seyyid Yahya’dan tarikatı alıp Erzincan’a döndüğünde ilk
olarak kendi köyü Keleriç’te (Karakaya) inşa ettiği tekkesinde irşada
başlamıştır. Bir yandan da Erzincan Ulu camiinde verdiği vaazlarla halkı irşad
etmiştir. Erzincani burada çok değerli halifeler yetiştirmiştir ki bunlardan
biri de, Çelebi Halife adıyla meşhur olan Cemaleddin Aksarayi’dir (vef.
899/1493).
SEYYİD YAHYA ŞİRVANİ
|
![](file:///C:/Users/HP/AppData/Local/Temp/msohtmlclip1/01/clip_image001.gif)
Muhammed Bahaeddin Erzincani
|
||
![]() |
||
Çelebi Cemaleddin Aksarayi Halife (vef.
899/1493)
|
||
![]() ![]() ![]() ![]() |
||
![]()
ŞABANİYYE
Şeyh Şaban Veli
(Kastamonu -976/1568-69)
|
SÜNBÜLİYYE
Şeyh Yusuf Sinan
(İstanbul 1529)
|
Cemâliyye şubesinin
kurucusu Çelebi Halîfe Amasya'da dünyâya gelmiştir.[45] Nesli Cemâleddîn Aksarâyî'ye dayanır.[46]
Tasavvuf yoluna girmeden önce ilmiyye mesleğinde ilerlemiş gönlüne
tasavvuf aşkı düşünce ilk olarak İstanbul'da Zeyniyye şeyhi Hacı Halîfe
Kastamonî'ye (ö.894/1489) bîat ederek sülûkünü tamamlar.[47]
Daha sonra Karaman'da Şeyh Alâeddîn Rumi’nin halîfesi Abdullah Kurbanî'den tasavvuf
ilminin sırlarını öğrenir, Alaeddin Rumi ile de görüşür.[48]
Daha sonra Tokat'a giderek, Pir İlyasın halifesi Halvetiyye şeyhlerinden
Tâhiroğlu'nun hizmetine girer. Bir müddet sonra onun vefatı üzerine,
kaynağından feyz almak düşüncesi ile, Şirvan'da bulunan Seyyid Yahyâ
Şirvânî'nin hizmetine girmek için yola çıkar. Erzincan'da Muhammed Bahaeddin
ile görüşür. Onun yanından ayrılıp Baküye ulaştığında o gün Seyyid Yahya’nın
vefat ettiğini öğrenir. Erzincan'a geri dönerek Pîr Muhammed'in terbiyesine girer
ve ondan aldığı icazetle Amasya’ya gelerek irşad faaliyetlerine başlar.[49]
O zaman Amasya valisi olan Şehzade Bâyezid, yakın alâka gösterir. Hattâ
Bâyezid’in, çok sevdiği Çelebi Halîfeye intisap ettiği söylenir. Fâtih'in vefatı üzerine tahta oturan Bâyezid, şeyhi
de İstanbul'a davet eder.[50]
Bu davete icabet eden Çelebi Halife İstanbul’a gelir. Amasya’da iken müritleri
arasına katılmış olan Sadrâzam Koca Mustafâ Paşa’nın harap bir kiliseyi tamir
ettirip zaviye hâline dönüştürmesi üzerine buraya yerleşir.[51]
Kurucusuna nispetle Koca Mustafâ Paşa Tekkesi diye anılan bu tekkede, Çelebi
Halîfe dokuz sene hizmet etmiştir. İstanbul'da görülen veba salgınının defi
için, pâdişahın ricasıyla Beytullah'da dua etmek üzere kırk mürîdiyle yola
çıkmış. Ancak daha Beytullâh'a varmadan yolda vefat etmiştir.[52]
Çelebi Halifenin piri olduğu
Cemaliyye şubesi, Halvetiyye'nin dört ana şubesinden biridir. Bu şube
Halvetiyyenin en önemli ve en çok yayılan şubesi olup daha sonraları birçok
kollara ayrılmıştır. Bu kollardan ilk
vücuda gelenleri, Şeyh Yusuf Sümbül Sinan tarafından kurulmuş olan Sümbüliyye
ve Şeyh Şaban Veli tarafından kurulan Şabaniyye’dir.[53]
Cemâliyye'nin Şâbâniyye kolu Kastamonulu Şaban Veli (976/1568-69) tarafından kurulmuştur.
Zamanla birçok alt şubeye ayrılan bu kol, Halvetiyye'nin günümüze kadar
ulaşmasına vesile olan, Anadolu, Balkanlar, Orta Doğu ve Afrika’da geniş
şekilde yayılan en önemli koludur. Şaban Efendi Bolu’da, Çelebi Halife’nin halifesi
Şeyh Hayreddîn Efendi'ye intisâb etmiş, onun yanında 12 sene kalarak sülûkünü
tamamlamış ve hilâfetle memleketi Kastamonu'ya dönmüştür.[54]
Ahmed Sünneti’nin Hisarardındaki tekkesinde faaliyete başlayan Şaban Veli tarikatın adab ve erkanını hususunda, Yahya
Şirvani’nin koyduğu usul ve esaslara büyük bir dikkatle uymuş ve uyulmasını da
tavsiye etmiştir. Miyaru’t-Tarıka’yı dervişlerine tavsiye etmiş ve; "Bu
tarîkatnâme ile amelde ne bir nokta noksan, ne de bir nokta ilâve yapınız. Zîrâ
tarikatımızda okunan evrâd ve tâkib edilen erkân, Seyyid Yahya hazretlerinin
huzurunda uygulanan erkân ve okunan evrâddır" demiştir.[55]
Şeyh Şaban-ı Veli’nin 937/ 1530-31
yılında Kastamonu’ya teşrif etmeleri üzerine Bakü’den nebean eden Halvetiyye
irfani kültürünün bölgeye ikinci intikali gerçekleşmiş oldu.
D. KAYNAKLAR
Alakese Hasan, Türk
Tarihinde Mutasavvıf Hükümdarlar, Okul yay, İstanbul, 2004
el-Huda Kamer, Şehabeddin
Ömer Sühreverdi, Hayatı, Eserleri, Tarikatı, Ter: T.Uluç İnsan, İstanbul, 2004,
s.31.
En-Nebhani,
Kadı Ebü’l-Mehasin Yusuf b. İsmail
b. Yusuf, Camiu Keramati’l-Evliya, Dârü’l-Kütübi’l-arabiyyeti’l-Kübra, Kahire, 1329, c.2, s.220.
Hocazade Ahmet Hilmi,
Hadikatü’l-Evliya, İstanbul,1318-1320.
Fuadi, Ömer, Menakıb-ı
Şerif-i Pir-i Halveti, Kastamonu,1294.
Guluzаde Zümrüt, Felsefi fikir,
Аzerbаycаn tаrihi, III. cild, Еlm, Bаkı, 1999.
Has İbrahim, Şabaniyye
Silsilesi, haz. M.Tatçı, Sahaflar Kit. İstanbul, 2006.
Hulvi Cеmаlеttin, Lеmеzаt-ı
Hulviyyе еz Lеmааt-ı Ulviyyе, Sülеymаniyе Küt.Hаlеt Еf. Nr. 281.
Hаsаn Kırımi, Mаkаlаt-ı
Еd’iyyе-i Tаrikаt-ı Hаlvеtiyyе-i Cеmаliyyе Risаlеsi, Millеt Ktp. 243.
Hоcаzаdе А. Hilmi, Sеyyid Yahya еş-Şirvаni, İstanbul,
1319.
Hоcаzаdе А. Hilmi, Ziyаrеt-i Еvliyа, İstanbul,1320.
Kabaklı Ahmet, Yunus Emre, TEV yay., İstanbul, 1991.
Kerim Kara, Karabaş Veli,
Hayatı, Fikirleri, Risaleleri, İnsan Yay. İstanbul, 2003.
Köprülü M. Fuаd, Bаbingеr
F. Аnаdоludа Islаmiyеt, Insаn Yаy. İstanbul,1996.
Lаmii, Tеrcümе-i
Nеfеhаtü’l-Üns, (hаz. S.Uludаğ-M.Kаrа) Mаrifеt yаy. İstanbul, 1995.
Memmedоv Z. Аzerbаycаn
felsefesi tаrihi - Bаkı, 1994.
Memmedоv Z. Аzerbаycаndа
XI-XIII esrlerde felsefi fikir. Еlm - Bаkı, 1978.
Müneccimbaşı Derviş
Ahmed, Sahaifu’l-Ahbar, (terc. A.Nedim) İstanbul, 1285.
Müsküri Yusuf Ziyaeddin,
Silsiletu’l-Uyun, Bakü Elyazmalar Enstitüsü Kütüphanesi, B-5447/7072.
Mеcdi Mеhmеt Еfеndi,
Hаdikаtu’ş-Şаkаyık (Nşr.А.Özcаn), Çаğrı, İstanbul, 1989.
Nаzmi Mehemmed,
Hеdiyyеtü’l-Ihvаn, Sülеymаniyе Ktp. Rаşid Еfеndi, No: 945.
Oğuz M.İhsan, Hazreti
Şaban-ı Veli ve Mustafa Çekeşi, Oğuz Yay. 1995.
Öngörеn R. Оsmаnlılаrdа
Tаsаvvuf, Аnаdоludа Sufilеr Dеvlеt vе Ulеmа, İz yаy. İstanbul, 2000.
Rıhtım Mehmet, Seyid
Yehya Bakuvi ve Halvetilik, Kısmet Neşr. Bakı. 2005.
Ruşeni, Dede Ömer el-Aydıni el-Halveti. Divan-ı Ruşeni,
Süleymaniye ktp, Carullah, no: 661.
Sinаnеddin Yusuf,
Mеnаkib-i Şаrif vе Tаrikаtnаmе-i Pirаn vе Mеşаyıh-ı Аliyyе-i Hаlvеtiyyе, Millеt
Ktp. Аli Еmiri, nr.1330.
Suhrеvеrdi Еbu Hаfs
Şihаbüddin Ömеr, Irşаdü’l-Müridin, (trc. M.Е.Fidаn) Hаcеgаn yаy. İstanbul,
2000, 238 sh.
Suhrеvеrdi Еbu Hаfs
Şihаbüddin Ömеr, Tаsаvvufun Еsаslаrı-Аvаrifu’l-Mааrif, haz: H.K.Yılmаz-I.Gündüz,
Еrkаm Yаy, İstanbul,1989.
Sаdık Vicdаni, Еbu
Rıdvаn, Tоmаr-ı Turuk-ı Аliyеdеn Hаlvеtiyyе, Еvkаf-ı Islаmiyyе Mаtb. İstanbul,
1338-1340.
Şirvani Seyyid Yahya,
Şifaü’l-Esrar, Haz. Mehmet Rıhtım, Sufi Yayınları, İstanbul, 2011.
Şirvani, Seyyid
Yahya. Keşfül-Kulub (elyazma), Manisa Muradiye kütüphanesi, 2906/1.
Taşköprülüzade İsamüddin Ebu’l-Hayr Ahmed. eş-Şakaiku’n-Numaniyye fi
Ulemai Devletil-Osmaniyye, Beyrut, 1975.
Tatcı Mustafa, Kurnaz Cemal. Tasavvufi Gelenekte Miyarlar ve
Karabaş-ı Veli’nin Miyar’ı, Ankara, 2001.
Tatcı Mustafa, Şaban-ı
Veli, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c.38, s.208-210. İstanbul, 2011.
Tatcı Mustafa, Şabaniyye,
Diyanet İslam Ansiklopedisi, c.38. s.211-215, İstanbul, 2011.
Ustaoğlu Seyyid Osman, Tarikatlar ve Silsileleri, Ankara, 2002.
c.3, s.269-273.
Vicdаni Sаdık. Tоmаr-ı
Turuk-ı Аliyyеdеn Hаlvеtiyyе, Sufi vе Tаsаvvuf Cеrеyаnlаrı. Mаtbаа-i Аmirе, İstanbul,,
1340-1342;
Yılmаz H.K. Аnаhаtlаrıylа
Tаsаvvuf vе Tаrikаtlаr, Еnsаr, İstanbul, 1997.
Yаzıcı T. Fеtihtеn Sоnrа
Istаnbuldа Ilk Hаlvеti şеyhlеri, İstanbul, Еnstitüsü Dеrgisi, II, İstanbul,
1956.
Аli Аli, Tuhfаtu’l
Mücаhidin Bеhçеtü’z Zаhidin, Nuru Оsmаniyе, nо:2293.
Аşurbeyli S. Şirvаnşаhlаr
dövleti. Аzerbаycаn Dövlet Neşriyyаtı, Bаkı, 1997.
Аyni M. Аli, -Hаcı Bаyrаm
Vеli, (Hаz. Rаhmi Yаnаnlı), Аkаbе yаy. İstanbul, 1986.
[1] Kamer el-Huda,
Şehabeddin Ömer Sühreverdi, hayatı, Eserleri, Tarikatı, Ter. T.Uluç
İnsan, İst. 2004, s.31.
[2] En-Nebhani, Camiu Keramati’l-Evliya, c.2, s.220;
Hocazade Ahmet Hilmi, Hadikatü’l-Evliya, s.192; Sühreverdi, Avarifü’l-Maarif
(Tasavvufun Esasları), Çev. H.K.Yılmaz s. XIII.
[3] Hulvi, Lemezat,
279-282.
[4] Sefine, 2/431.
Hulvi, Lemezat, sh. 279-283.
A . Hilmi Hocazde, Ziyaret-i Evliya, s.47.
[5] Hulvi, Lemezat,
sh. 307-312.
[6] Haririzade Tıbyan,
c.II, s.70.
[7] Hulvi, Lemezat,
s. 322.
[8] Ali Ali, Tuhfetu’l-Mücahidin,
Nuruosmaniye ktp. Vr. 489a-490b.
[9] Vefat tarihî ile ilgili rivayetler muhteliftir. Hulvi,
705/1305 tarihinde vefat ettiğini söylerken, Müneccimbaşı
700/1300 olarak kaydetmektedir. İ.Has 771/1370 de vefat ettiğini söyler.
Halifesi ve damadı Safiyyüddin kendisine intisab edip
yanında yirmibeş yıl kaldığına ve otuz beş yıl şeyhlik ettikten sonra 735/1334
de vefat ettiğine nazaran, Zâhid Gîlânî’nin vefat tarihinin 700/1300 olması
daha uygundur
[10] Haririzade, Tıbyan,
Süleymaniye Ktp. İbrahim Ef. 431, c.II, vr. 70-72.
[11] Heri Güney
Azerbaycan’da Tebriz’in Kuzey doğusunda Gilan’a bağlı bir beldedir.
[12] Lamii, Nefehat
Tercümesi, s. 697.
[13] Hulvi, Lemezat,
sh. 335-338.
[14] Hulvi, Lemezat,
sh. 341-42.
[15] Bak: R.
Öngören, “Kutbüddin İzniki”, DİA, c.26,
s.485.
[16] Hulvi, Lemezat,
sh. 344.
[17] Hulvi, lemezat, 345, Sefine, 3/93.
[18] Yusuf Müsküri, Silsiletu’l-Uyun,. Bakü
Elyazmalar Enstitüsü Kütüphanesi, no: B-5447/7072. vr.3a
[19] Lemezat, 347
[21] Hocazade A.Hilmi, Ziyaret-i Evliya,
haz: S. Şimşek, sayfa: 40 – 59; Lemezat, 350. Bu bilgi Dede Ömer
hakkındaki bilgiler ile benzeşmektedir. Dede Uzun Hasan zamanında kardeşi
Üveys’in delaletiyle Tebrize getirilmiş ve burada vefat etmiştir.
[22] Lemezat, 350. Sefine, 3/134.
[24] Vicdani, 19-20; Lemezat, 346.
[25] Lemezat, 357-360.
[26] Sefine, 92. Bu tarihin doğru olması mümkün
görülmüyor. Yerine geçen şeyh Ahi Mirem’den (v. 812/1409-1410) önce vefat etmiş
olması mümkün değildir.
[27] Buradaki bilgiler çelişkilidir. Bu çelişki kaynakların
pir Ömer ile Dede Ömer Ruşeni rivayetlerini karıştırmasından ileri gelmiş
olmalıdır. Şöyle ki, Ruşeni Karabağ’da iken Uzun Hasan’ın kardeşi Üveys ona
biat etmiş ve Tebriz’e gidince kardeşine şeyhin faziletinden bahsetmiştir.[27]
Bunun üzerine şeyh Uzun Hasan tarafından Tebriz’e davet edilmiş. Ruşeni de bu
davet üzerine Tebriz’e gelmiştir. Ruşeni 1482 de Tebriz’de vefat etmiş ve
burada defnedilmiştir.
[28] Hulvi, Lemezat, 395.
[29] Bakuvi Seyyid Yahya, Şifa el-Esrar, vr.3.
[30] Taşköprülüzade, 270; Lamii, 575. Baku’deki hangahın
tesisinde Halilullah Han’ın yardımcı olduğunu onun tarafından bu mekanda inşa
edilen mescit, türbe ve diğer yapılardan anlaşılmaktadır.
[31] Müneccimbaşı, Sahaifu’l-Ahbar,
c.III, s. 117. Müneccimbaşı, Halilullah Han hakkında “821 de şah oldu, 47 sene
şahlık etti ve 868 de vefat etti.
Müdebbir, hüsn-ü süluk sahibi adam idi” demektedir.
[32] Hulvi, 402.
[33] Hulvi, 400.
[34] Seyyid Yahya Bakuvi, Şifaü’l-Esrar, Haz. M.Rıhtım,
İstanbul, 2011, s. 271.
[36] Fuadi, Menakıbname, s.12.
[37] Ömer Fuadi, Menakıbname, s.12.
[38] Seyyid Yahya Şirvani, Şifaü’l-Esrar, s.81.
[39] Fuadi, 12.
[40] Fuadi, Menakıbname, 34-36.
[41] A.g.y.
[42] Fuadi, s.35.
[43] A.g.y.
[44] Fuadi, 36.
[45] Sadık Vicdani, Tomar, 206.
[46] Vicdani, 205.
[47] Lemezat, 428; Haririzade Kemaleddin, I, 246b; Hüseyin
Vassaf, Sefine-i Evliya, III, 230.
[48] Lemezat, 429.
[49] Lamii, 579; Haririzade, I, 246b- 247a.
[50] Lemezat, 432; Haririzade, I, 247b.
[51] Tahsin Yаzıcı, Fеtihtеn Sоnrа Istаnbuldа Ilk
Hаlvеti şеyhlеri, ;Lemezat, 433.
[52] Lamii, 581; Taşköprülüzade,
269; Lemezat, 434.
[53] Kerim Kara, Karabaş Veli, İnsan Yay. İstanbul, 2003.
s.168
[54] İbrahim Has, 42 ; Haririzade Kemaleddin, II, 192a;
Mustafa Tatçı, Şaban-ı Veli, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c.38, s. 208; M.İhsan
Oğuz, Hazreti Şaban-ı Veli ve Mustafa Çekeşi, s.42.
[55] Tatçı M.-Kurnaz
C. Tasavvufi Gelenekte Miyarlar ve Karabaş-ı Veli’nin Miyar’ı. s.2. Tatçı Mustafa, Şabaniyye, Diyanet İslam Ansiklopedisi,
c.38. s.214.
yesevilikle,Halvetliğin birliği İbrahim Zayid Geylaniden evvel ilk
YanıtlaSildefa kiminle başlamışdır
Yani şaşkınlıkla okudum tarihleri, Bu kadar mı ezbere yazılır halifeleri şeyhlerinden evvel vefat etmiş bu nasıl bir ezbercilik. Halifesi doğmadan vefat eden bir şeyh çok acı bir durum kısacası yazmak için yazmak diyelim bunlara
YanıtlaSil